Ne çıkarsa bahtına turizmi...

Seyahat şirketleri, özellikle gençler için macera gezileri hazırlıyor. Size bir zarf verip belirli bir saatte havaalanında olmanız gerektiğini söylüyorlar. Zarfı alana gidene kadar açmayacaksınız. Nereye gideceğinizi alanda öğreniyorsunuz…
17.01.2024 14:11 GÜNCELLEME : 19.01.2024 00:01

PARA DÜNYA/ ALEV RİGEL 2024, "sürpriz geziler" yılı olacak. Seyahat şirketlerinin yaptığı anketler gösteriyor ki, yeni yılda gezi severler, bavullarını hazırlayacak, havaalanına gidecek ama nereye uçacaklarını bilmeyecek. Çünkü nereye gideceklerini havaalanında öğrenecekler. Böyle bir belirsizliğin içine düşmek, güzel ve zevk veren bir heyecan mı, düş kırıklığı mı, boş zamanınızı değerlendirecek kötü bir fikir mi?

ABD'de yeni eğilim böyle. Hem iç hem dış turizmden söz ediyoruz. Çünkü ABD vatandaşları için pek çok ülke vize istemiyor. Hele Japonlar, böyle bir heyecan için çok daha rahat hareket edebilirler. Çünkü hiçbir ülke, Japonlardan vize istemiyor. Japon imparatoru Naruhito ve eşi için pasaport bile gerekmiyor. Ama Japonlar böyle çılgınlık yapacak karakterde bir ulus değil.

Yine Amerikalılara dönecek olursak, onlar tam bir maceraperest. Seyahat şirketleri, özellikle gençler için böyle macera gezileri hazırlıyor. Size bir zarf verip belirli bir saatte havaalanında olmanız gerektiğini söylüyorlar. Oyunbozanlık yapmayacak, zarfı alana gidene kadar açmayacaksınız. Nereye gideceğinizi alanda öğreniyorsunuz. Biletleriniz, transferleriniz ve otelleriniz hazır. Bu turizme "Pack Up+Go" adı veriliyor. Yani "Pılını Pırtını Topla ve Git". Yöntemin kabaca Türkçesi bu. ABD'de yüzlerce seyahat acentesi bu yöntemi benimsemiş. Yaşlılar değilse de gençler, özellikle de yeni evliler bu yöntemi çok sevdi. Booking.com sitesi, 33 ülkede, 27 bin turist arasında yaptığı ankette yüzde 55'i bulan bir oranda bu yöntemin benimsendiğini ortaya çıkarmış.

PLAN YAPMADAN BİR YER GİTMEK

Söz konusu turizm sitesinin Birleşik Krallık ve İrlanda bölge müdürü Ryan Pearson, "2024'te plan yapmadan bir yere gitmek, moda olacak. Gidilecek yerin belirli olmaması, fazlasıyla heyecanlı. Aslında son 10 yıldır böyle bir trend var. Milyonlarca turistin öğrendiği bu yöntem, 2024'te patlama yapacak" diyor.

Sistemin nasıl işlediğine gelince. Turist çifte ya da bireye tercih ettiği fiyat aralığı ve kaç gün kalınacağı bilgisi soruluyor. Sonra turistler, bir form dolduruyorlar. Daha önce gittikleri yerler, ilgi alanları, soğuk/sıcak iklim seçenekleri, yiyecek/içecek konularındaki tercihleri gibi bilgiler veriyorlar. Seyahatinizin başlangıcından bir hafta önce size bir e-posta gönderiliyor. Gideceğiniz yerle ilgili olarak giysi tavsiyeleri alıyorsunuz. Bir gün önce de hangi havaalanına saat kaçta gitmeniz gerektiği bildiriliyor. Size iki zarf veriliyor. Birincisi küçük bir zarf. Büyük zarfı açmamanız gerektiği vurgulanıyor. Alanda açacağınız zarfta, seyahat belgelerinin yanı sıra, restoranların, müzelerin, turistik yerlerin listesi de yer alıyor. Casus filmi gibi.

ÖNCELERİ PEK RAĞBET GÖRMEMİŞ

Bu yöntemin mucidi, Lillian Rafson. İşi, 2016'da başlatmış ama önceleri pek rağbet görmemiş. Üstüne Covid salgını da gelince, morali epey bozulmuş. Ama pes etmemiş. Salgın boyunca evinde, sadece ABD'de 20 bin kadar sürpriz gezi planlamış. Bugünkü rezervasyonların, pandemi öncesi dönemden yüzde 30 daha fazla olduğunu görmüş. Değişik adlar altında pek çok acentenin benzer programları olduğunu görmekte de gecikmemiş. "Sürpriz Ziyaretler", "Kaybol Turizmi", "Nereye?", "Destinasyonu olmayan Seyahat", "Sihirli Esrarengiz Turlar", "Seyahatin Anlamı" gibi. Sayısız otel, motel, pansiyon, Rafson'u destekliyor. Çünkü Rafson, bu küçük turistik tesislerin tanınmasını ve kâr etmesini de sağlıyor. Rafson, "İnsanlar o kadar meşgul ki, seyahat planlamaya zamanları bile olmuyor. Yıllık izinlerinde bile stres yüklüler. Bizim yaptığımız, onlara yardım etmek. Uçakla, trenle ya da kendi otomobilleriyle onları daha önceden yaşamadıkları ortamlara göndermek, bizi mesleğimize daha çok bağlıyor" diyor.

On binlerce kişiyi, "sürpriz destinasyonlar"a gönderen Rafson, ilginç hikayeler duyduğunu da belirtiyor. Fas'ta Atlas Dağları'nın eteklerindeki tesislere, daha doğrusu çadırlara gönderdiği turistler, dönüşte izlenimlerini şöyle anlatmışlar: "Her şey çok güzeldi. Yiyecek paketleri, içinde bulunduğumuz şartlara göre olağanüstüydü. Şirket bize, uydu cep telefonları bile verdi. Bölgede yaşayan Bedeviler de o kadar misafirperverdi ki, her gece bizimle saatlerce konuştular. Ama hem uykusuz kaldık hem de bize ikram ettikleri yerli yiyecek ve içecekler midemizi bozdu. Ne de olsa alışık değildik."

İzlanda'ya gönderilen bir başka çift de şöyle yazmış: "Bizim piyano çaldığımızı biliyorlardı. Küçük bir şapelde, mini bir konser ayarlamışlar. O sırada şapelde bulunan İzlandalılara, kısa bir piyano konseri verdik. Bundan da çok büyük mutluluk duyduk. Bizim için harika bir deneyimdi."

Rafson'a ve benzer şirketlere, on binlerce mektup geliyor. Herkes deneyimlerini anlatıyor. İçlerinde gezilerinden memnun olmayan turist sayısı yok denecek kadar az.

TURİST PROFİLİ ÇİRKİNLEŞİYOR

Turizme önem vermeyen ülke, hemen hemen yok gibi. Yabancılar gelecek, gezecek, döviz bırakıp gidecek. Bundan daha tatlı kazanç olabilir mi? Ama son yıllarda turistlerin, tarihi eserlere verdiği zarar da inanılmaz boyutlarda. Eserleri kırıp dökenler, değerli ürünleri çalanlar, sorumsuzca davrananlar, binlerce yıllık tarihe zarar verenler. Sonra da bunları dil bilmedikleri için yaptıklarını söylüyorlar. İşte size birkaç örnek.

* Turistlerin kötü davrandığı ülkelerin başında İtalya geliyor. Müzeler, en çok saldırıya uğrayan mekanlar. Verdikleri zararın kazara olduğunu söylüyorlar ama güvenlik kamerası kayıtları, aksini gözler önüne seriyor. Son olarak Venedik'teki ünlü köprü "Rialto", yetkilileri bile şaşırtan bir olaya sahne oldu. Amerikalı bir turist, bu köprüyü otomobille geçmeye kalkıştı. Venedik'in merkezine bile motorlu araç girişi yasak olduğu halde turistin bunu nasıl başardığı, çözülebilmiş değil (Venedik'e gitmeseniz bile kentin sembolü olan Rialto Köprüsü'nü turizm broşürlerinden ve fotoğraflardan bilirsiniz. İki yanı dükkanlarla dolu olan köprünün ortasında sadece yayalar için bir geçit bulunur. İlk yapıldığında adı "Ponte della Moneta" idi. Yani "Para Köprüsü". Köprüyü kullananlardan, para alınıyordu). 34 yaşındaki Amerikalıya verilen ceza 500 euro. Bir başka turist, kaldığı otelin üçüncü katından kanala atladı. Belediye Başkanı Luigi Brugnaro, kendisine bir "Aptallık Sertifikası" verdi ve sosyal medyayı suçladı. Başkan, insanların ünlü olmak için aptalca işler yaptığını kaydetti.

* Yine İtalya'dayız. Bu kez Floransa'da (İtalyanlar Firenze der), 43 yaşında bir Amerikalı, kiraladığı lüks spor otomobille, sadece yaya trafiğine açık olan Piazza del Signoria'ya girdi. Rönesans'ın sembolü sayılan alanda gezinen sürücü, 470 euro'luk para cezasından sonra sınır dışı edildi.

* İnternet fenomeni olmaya çalışan Çinli bir kadın, "büyük beyaz" olarak bilinen bir köpek balığını parçalayıp pişirmiş, bunun da filmini çekerek internette yayınlamıştı. Çin'de koruma altında olan bu köpek balığı için kadına verilen ceza, 125 bin yuan (18 bin ABD doları) oldu. Siz siz olun, fenomen olacağım diye saçma işler yapmayın.

* Endonezya'nın Bali adasının, ne kadar turistik bir yer olduğunu bilmeyen yoktur. Yöreyi ziyaret eden Rus turist Yuri Chilikin, bir tapınağın önünde yarı çıplak vaziyette fotoğraf çektirmeye kalkışınca büyük tepki çekti. Yaptığından dolayı özür dileyen Chilikin, bölgenin en etkili avukatını arabulucu yaptı, tapınaktaki bir ayine katıldı. Ama sınır dışı edilmekten kurtulamadı. Benzer bir olay Japonya'da da yaşandı.

* Hong Kong'un çok pahalı olduğunu, yerliler kadar turistler de bilir. Bu nedenle sokaklarda birşeyler satmaya çalışan yabancı turistler görmek mümkündür. Hong Kong yerlisi Ashley James, Amerikan haber ajansı CNN'e yaptığı açıklamada, "Halk, burada günlük geçimini sağlamakta zorlanırken incik boncuk satmaya çalışan yabancı turistleri görmek bizi sinirlendiriyor. Bütün gerekçeleri, dönüş bileti için para toplamak. Gelme o zaman" diye konuşuyor.

* Bu kez İspanya'dayız. Milliyeti açıklanmayan bir çift, Michelin yıldızlı bir restorandan 1.7 milyon dolarlık içki çaldığı gerekçesiyle hapse atıldı. Çift, hırsızlık yaptıkları lüks restorana daha önce üç kez gitmiş, keşif yapmıştı. 45 şişe çalıp havlu ve elbiselere saran çiftin çaldıkları şişeler arasında 1805 tarihli, 350 bin euro değeri olan Chateau d'Yquem de vardı. Çift, bir turist gezisi sırasında restoranın mahzenin indi ve çalacakları şişeleri belirledi. Sonra da yandaki otelden oda kiraladı ve duvarda delik açarak şişeleri götürdü. Film senaryosu yazanlara bile taş çıkarmışlardı.

* Dünyanın "elmas başkenti" olarak bilinen Amsterdam, bu kez değerli taşların çalınmasıyla değil, yabancı genç turistlerin "bekarlığa veda" partileri nedeniyle alarm durumunda. Bunlar, sıradan partiler değil. Hem içki içiliyor hem uyuşturucu kullanılıyor. Sonra da hastanelik oluyorlar. Ve polis bunlarla başa çıkamıyor. Belediye "Uzak Durun" kampanyası başlattı ama yine de bu rezilliklerin önünü alamıyor.

* Avusturya, karlı dağ manzaralarıyla ünlü bir ülke. Bu da turistlerin her yerde fotoğraf çekmesine neden oluyor. Bunda bir sorun yok. Ama 800 nüfuslu bir kasaba, günde on bin yabancı turistle adeta istila edilirse büyük sorun. En çok fotoğraf çekilen noktalarda belediye artık manzarayı ahşap perdelerle kapatıyor. Bu perdeler, birbirinden güzel köyleri çirkinleştiriyor. Ama yapacak başka bir şey yok.

* Bazen turistler, bilmeden doğanın huzurunu bozuyor. ABD'nin Yellowstone Ulusal Parkı, yerli/yabancı binlerce turisti çeker. Turistlerden biri yeni doğmuş bizon yavrusunu yakalayıp ziyaretçilerin önüne getirdi. Yavrunun bol bol fotoğrafı çekildi. Ancak yavruya insan kokusu sinmişti. Annesi kendisini reddetti. Park görevlileri de annesiz yaşayamayacak olan yavruyu öldürmek zorunda kaldı. Bu durum, bütün hayvan yavruları için geçerli. Lütfen, nerede olursa olsun yavrulara kendi kokunuzu bırakmayın. Anne, yabancı koku duyduğu yavrusunu terk ediyor.

* Şimdi vereceğimiz iki örneği, büyük bir ihtimalle YouTube'dan izlemişsinizdir. Kaliforniya'da bir pilot, seyir halindeyken tek motorlu küçük uçağının kanadına koyduğu kamera önünde paraşütle atladı. Pilotsuz kalan uçak, ıssız bir araziye çakıldı. Pilotlar ve havacılık kurumları olayı şiddetle protesto etti ama çılgın pilot amacına ulaşmıştı. İkinci örneğimiz Avustralya'dan. İnternetteki kayıtta, bir genci, otomobilini açık arazide deve kuşu sürüsü üzerine sürerken gördük. Bu da cezasız kalmadı ama sorumsuz kişiler, istedikleri reklamı yapmış oldular.

* Yine İtalya, yine İtalya. Roma'da bir zamanlar gladyatör dövüşlerinin yapıldığı ünlü Colosseum'u korumak çok zor. 2023'ün haziran ayında iki İngiliz genç, neredeyse iki bin yıllık eserin duvarına adlarını kazıdılar. Gerekçe olarak tarihi önemini bilmediklerini söylediler. Bu kez Roma polisi, iki genci tutuklayıp içeri attı. 2023'ün haziran ayından beri içerideler. 2024'te yargılanacakları tarih belirlenecek. Geçen temmuz ayında biri İsviçreli diğeri Alman iki genç de kendi isimlerini Colosseum duvarlarına kazıdıkları gerekçesiyle tutuklandı.

* İtalya'nın müzelerinde kazara da olsa tarihi eserleri kıran turistlerle ilgili hikayeler o kadar çok ki. Paris'te Eiffel Kulesi'nde sızıp kalan sarhoş turistler, Kanada'da uçak yolcularının kusarak koltukları kullanılamaz hale getirmesi, Vatikan'da müzede sergilenen eserlerin bir turist tarafından kasten kırılması, Roma'daki Trevi Çeşmesi'ne giren bir turistin su şişesini doldurmaya çalışması, İtalya'nın kuzeyindeki Como Gölü'nde çok değerli bir heykelin Alman turistler tarafından devrilmesi. Örneklerin bir türlü arkası gelmiyor.

BİZE ULAŞIN