SELMA ŞENOL/ Dünyada artık ülkeler değil, şehirler rekabet ediyor. Sanayiden eğitime, turizmden ticaret ve teknolojiye kadar her alanda geliştirdikleri projelerle farklılaşarak öne çıkmaya çalışan şehirler marka değerlerini artırıyor, yatırımları çekiyor ve daha hızlı kalkınıyor.
Şehirler sadece yatırım ve projeleriyle değil, şehircilik yaklaşımları ile de farklılaşıyor. Bunda 2000'li yıllarda baş gösteren küresel iklim krizinin de etkisi büyük. Küresel iklim krizi enerji kaynaklarının daha tasarruflu kullanılmasını gerekli kılarken, dünyanın sürdürülebilirliği açısından karbon salımının azaltılmasını da zorunlu hale getirdi. Bu da yeni bir şehircilik yaklaşımını gündeme taşıdı: 15 Dakika Şehirleri…
Dünyada şehircilik anlayışı sessiz bir devrim yaşıyor. Artık insanlar yaşadıkları yerde işe, okula, markete, parka ya da kafeye 15 dakikada yürüyerek ya da bisikletle ulaşmak istiyor. "15 Dakika Şehri" modeli, bu beklentinin karşılığı olarak Fransa'dan Avustralya'ya kadar birçok ülkede şehir planlamalarının merkezine oturdu. Türkiye'de alışveriş merkezlerinin ve organize perakendenin gelişiminde öncü bir rol üstlenen Alkaş&Han Spaces Yönetim Kurulu Başkanı Avi Alkaş, "15 Dakikalık Şehir kavramı yalnızca bir şehircilik yaklaşımı değil, yaşam kalitesini esas alan çağdaş bir kent vizyonudur" derken, Yüksek Şehir ve Bölge Planlamacısı Hüseyin Oflaz bu modelin günümüzde sürdürülebilirlik, erişilebilirlik ve yaşam kalitesi odaklı kentleşmenin en güçlü paradigması haline geldiğini söylüyor. Oflaz'a göre bu model, kentleri yeniden inşa etmeyi değil, onları akıllıca dönüştürmeyi gerektiriyor. Proje geliştiricisi ve Yüksek Mimar Emrullah Yedikardeş'e göre ise "15 Dakika Şehir modeli, konut geliştirme anlayışında büyük bir paradigma değişimine işaret ediyor. "Artık sadece 'bir daire' inşa etmiyoruz; aynı zamanda bir yaşam çevresi, bir mikro-şehir oluşturuyoruz" diyen Emrullah Yedikardeş söz konusu modelin, mimarlığı sadece estetik ve işlev değil, aynı zamanda sosyal adalet, sürdürülebilirlik ve topluluk inşasıyla ilişkilendiren bir yaklaşıma zorladığını da dile getiriyor.
KONSEPTİN ÖNCÜSÜ CARLOS MORENO
15 Dakika Şehri dediğimizde yeni nesil bir şehir planlama modelini anlamamız gerekiyor. Konseptin öncüsü ise Kolombiyalı-Fransız şehir planlamacısı Carlos Moreno. Moreno'nun ifadesiyle; yaşamak, çalışmak, alışveriş yapmak, öğrenmek, sağlık hizmeti almak ve sosyalleşmek gibi temel ihtiyaçlara yürüyerek veya bisikletle 15 dakika içinde ulaşabiliyorsanız, orası yaşanabilir bir kenttir. Bu sayede sadece trafik değil, karbon salımı azalır, mahalle kültürü ve topluluk bağı güçlenir.
"Bu bakış açısı bana hiç uzak değil. Çünkü yıllardır amacımı tanımlama şeklim şudur: İnsanlar için, insanlarla çalışarak, insana uygun mutlu mekânlar tasarlamak" diyen Avi Alkaş, şehirlerin artık otomobil merkezli değil, insan merkezli olması gerektiğini, bunun da yepyeni bir değer kriteri getirdiğini ifade ediyor.
PANDEMİ BU SÜRECİ HIZLANDIRDI
Aslında bu modelin günümüzde bu kadar çok dile getiriliyor olmasının bir nedeni de 2019-2023 yıllarında yaşadığımız pandemi süreciydi. COVID-19 sonrası insanlar işe gitmeden evden çalışmaya başladı ve bu nedenle yaşanabilir mahallelere yöneldi. Ayrıca küresel ısınma-küresel soğuma şeklinde kendini gösteren iklim kriziyle mücadele hayati önem kazanınca, arabaya bağımlılığı azaltarak karbon salımını düşürecek politikalar devletlerin programlarına yerleşti. İklim Anlaşmaları (Kyoto, Paris 2015), merkezi ve yerel yönetimleri şehirleri karbon azaltımı için dönüştürmeye yöneltti.
Çağdaşlık-modernizm insanları daha çok tüketmeye, daha çok çalışmaya zorlarken bireyler bu kadar çok çalışmasının karşılığında daha iyi bir yaşam standardının arayışına yöneldi. Zaman yönetimi bu anlamda önem kazandı. 15 Dakika şehirleri ulaşım sürelerini azaltmak suretiyle yaşam kalitesinin artmasına katkı sağladı. Buna bir de modelin getirdiği topluluk bağı eklenince 15 Dakika şehirleri yatırım yıldızları haritasında yerini aldı. Psikologlara göre, bu tür şehirlerde insanlar kendi mahallesine daha fazla aidiyet hissediyor.
MODERNİTE ÖNCESİ KENT YAPISINA DÖNÜŞ
Yüksek Mimar Emrullah Yedikardeş bu kavramın modernite öncesi kent yapısına bir "dönüş" olduğuna dikkat çekiyor:
"Geleneksel Türk mimarisi tam da böyleydi, her mahale kendi içinde bir köy gibiydi, camisinden okuluna, çarşısından sosyalleşme yerlerine kadar tüm ihtiyaçlar o bölge sınırlarında, dışarıya çıkmadan halledilebiliyordu. Ancak yoğun şehirleşme ile birlikte kentler araçlara göre veya yayalara göre farklı planlanmaya başladı. "Bölgeleme" mantığı ile konutlar bir yerde, işler başka yerde, alışveriş ve eğlence ayrı merkezlerde konumlandı. Sonucunda uzun işe gidiş-geliş süreleri, trafik, hava kirliliği ve sosyal kopukluk yaşandı. Şimdi bu kavramla beraber yeniden insan odaklı bir kent yapısına dönüş yaşanıyor…"
Avi Alkaş, şehir planlamasında yoğunluk, yakınlık, çeşitlilik ve dijitalleşme gibi dört temel unsuru merkeze alan bu yaklaşımın, sadece çevreci değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal olarak da dirençli mahalleler yaratma potansiyeli taşıdığına dikkat çekiyor:
"Gayrimenkul değerlemesi açısından baktığımızda; artık yalnızca metrekare ya da lokasyon değil, erişilebilir yaşam fonksiyonlarının varlığı, yani bir yerde "hayat kurulabilirlik" değeri öne çıkıyor. İnsanlar gayrimenkule yatırım yaparken şu soruyu soruyor: "Bu mahallede hayatımı kolayca sürdürebilir miyim?" Yanıt "evet" ise, orası değer kazanıyor. Bu nedenle 15 Dakikalık Şehirler sadece bir kentsel tasarım vizyonu değil, aynı zamanda gayrimenkul yatırımında geleceği okumanın en rafine yollarından biridir. Çünkü asıl değer, insanların hayatlarına zaman, erişim, denge ve anlam katabilmektir."
Söz konusu yeni nesil planlama modelinin şehrin marka değerine etkisine yönelik sorumuzu ise Alkaş "Bir şehrin marka değeri; tarihsel mirası, kültürel dokusu, ekonomik dinamizmi ve elbette yaşanabilirlik kalitesiyle doğrudan ilişkilidir. Ulaşım yatırımları da bu değeri ya katlar ya da gölgeler" sözleri ile yanıtlıyor.
"Bugün Londra, Tokyo ya da Kopenhag gibi şehirlerin global marka değerleri, sadece binalarından değil; erişilebilirlik, sürdürülebilirlik ve yaşam kolaylığı sunmalarından geliyor. Türkiye'de de İstanbul, İzmir ve Antalya gibi şehirlerin bu ligde yer alması, ulaşım ve altyapı yatırımlarının entegratif ve vizyoner bir bakışla planlanması sayesinde olabilir.
Yani ulaşım sadece bir hareket değil; bir yaşam kalitesi göstergesidir. Şehri yalnızca A noktasından B noktasına taşıyan değil; insanı geleceğe taşıyan projelere ihtiyacımız var.
Bu noktada benim de uzun süredir savunduğum, zamanın mekân kadar değerli olduğu bir çağda, haftanın iki gününü şehir merkezinde, iki gününü yakın çevre bölgelerde çalışmaya, kalan bir günü ise yeniden düşünmeye, üretmeye ve stratejik planlamaya ayırmaya dayalı bir iş modelinin hem bireyler hem de kentler için daha sürdürülebilir olduğuna inanıyorum.
ÇALIŞMA KÜLTÜRÜNDE DE KARŞILIK BULUYOR
Bu yaklaşım yalnızca iş verimliliğini artırmakla kalmaz; çalışanların ulaşım, barınma, zaman yönetimi gibi temel sorunlarını da hafifletir. Aynı zamanda büyük şehirlerin kronikleşen trafik yükünü azaltır, merkezi alanlarda nefes aldırır. Bu da 15 Dakikalık Şehir vizyonunun, yalnızca kent planlamasında değil, çalışma kültüründe de karşılık bulabileceğini gösterir.
Çünkü artık mesele sadece bir yerden bir yere gitmek değil; yaşamla işin, mekânla anlamın iç içe geçebileceği bir denge kurmak. Geleceğin şehirlerinde mesafe değil, yakınlık hissi esas olacak. Ve bu da insana temas eden, esnek ve bilinçli yaşam senaryolarıyla mümkün olacak. "
Türkiye'de geçmişteki planlama hatalarıyla şekillenmiş metropollerin bu konsepte dönüp dönemeyeceği sorumuza ise Alkaş, "Elbette kolay değil ama imkânsız da değil" yanıtını veriyor. Alkaş, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Planlama hatalarının mirasını taşıyan İstanbul, Ankara gibi şehirlerimizde köklü değişimlerin ancak "yerinde dönüşüm", "karma kullanım", "sosyal bütünleşme" gibi ilkelerle mümkün olacağına inanıyorum.
Dünya bu konuda ciddi bir evrim geçiriyor. Örneğin Paris, Barselona ve Melbourne gibi şehirlerde hem mimari hem de altyapı revizyonları ile bu geçiş destekleniyor. Bizde de kentsel dönüşüm sadece riskli yapılarla sınırlı kalmamalı; mekânsal adalet, ekolojik denge, ulaşım entegrasyonu gibi başlıklarla bir bütün hâlinde ele alınmalı.
Bu süreçte mimarlara, şehir plancılarına ve gayrimenkul geliştiricilere büyük iş düşüyor. Şehirleri birer yatırım aracı gibi değil, nefes alan, aidiyet kurulan yaşam alanları olarak yeniden tasarlamamız gerekiyor."
"ULAŞIMDA HAYATI KOLAYLAŞTIRAN YATIRIMLARA GEÇİLMELİ"
Türkiye'de son yıllarda özellikle büyük şehirlerde raylı sistemler, metro hatları ve entegre ulaşım çözümleri adına önemli adımlar atıldı. İstanbul'daki Marmaray, metro entegrasyon projeleri, İzmir'deki tramvay sistemleri ya da Konya'daki hafif raylı taşıma gibi örnekler bu yönde atılan olumlu adımlar. Ancak "15 Dakikalık Şehir" vizyonunun sadece ulaşım hatlarının artırılmasıyla değil, ulaşılabilirliğin yaşam fonksiyonlarına göre planlanmasıyla mümkün olduğunu dile getiren Avi Alkaş, "Ulaşım yatırımları yalnızca bir yerden bir yere gitmeyi değil, o yolculuğun yaşam kalitesine etkisini de gözetmeli. Ne yazık ki Türkiye'de hâlâ birçok ulaşım yatırımı "taşıma kapasitesi" odaklı yapılıyor; oysa artık "hayatı kolaylaştırma" odaklı tasarıma geçmemiz gerekiyor. Şehirleri birer aktarma merkezi olmaktan çıkarıp, insanın yaşadığı, ürettiği ve etkileşim kurduğu alanlar hâline getirecek bir anlayışa ihtiyaç var. Bu nedenle, önümüzdeki dönem ulaştırma yatırımlarının daha mikro ölçekte, mahalle temelli ve çok işlevli yaşam alanlarını destekleyecek şekilde yeniden düşünülmesi gerektiğine inanıyorum" yorumunu yapıyor.
GAYRİMENKUL DEĞERLERİNDE SPEKÜLATİF ARTIŞLAR OLABİLİR
İmpo İmar Yönetim Kurulu Başkanı ve Yüksek Şehir/Bölge Planlamacısı Hüseyin Oflaz da 15 Dakikalık Şehir Modeli'nin faydalarını ve getirebileceği riskleri şu sözlerle özetliyor:
"Bu yaklaşım; toplu ulaşım ihtiyacını azaltır, özel araç kullanımını minimuma indirir. Karbon emisyonunu düşürür, iklim dostu yaşamı teşvik eder. Mahalle ölçeğinde ekonomiyi canlandırır, esnafı destekler. Zaman tasarrufu sağlayarak yaşam kalitesini doğrudan yükseltir. Ancak bu modelin yanlış ya da yüzeysel uygulanması bazı riskler taşır. Örneğin mekânsal adaletsizlik derinleşebilir. "15 dakikada yaşanabilir" bölgeler ayrıcalıklı alanlar haline gelirken, diğer mahalleler ihmal edilebilir. Gayrimenkul değerlerinde spekülatif artış görülebilir. Bu da yoksul grupların merkezden dışlanmasına yol açabilir. 15 dakikalık şehirler daha fazla insanı kısa yolculuklar için arabalarını evde bırakmaya teşvik ediyor. Dolayısıyla nüfus arttıkça bisiklet, yürüyüş ve toplu taşıma altyapısına olan talep de kaçınılmaz olarak artıyor. Bazı bölgeler bu kapasiteyi aşıyor ve artan talebi karşılamak için daha fazla çalışma yapılması gerekiyor."
YAPI STOKU DÖNÜŞTÜRÜLEREK BU MODEL UYGULANABİLİR
Türkiye gibi hâlihazırda plansız büyümüş, çarpık kentleşmiş metropollerde, dönüşümün zaman alacağını ve siyasi kararlılık istediğini de anlatan Hüseyin Oflaz, "İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropollerde 15 dakika şehir modeli, yeni imar alanlarından çok mevcut yapı stokunun dönüşümüne odaklanarak uygulanabilir. Bu, kentsel dönüşüm projelerine sadece yapı yenileme değil, yaşam biçimini dönüştürme perspektifi eklemeyi gerektirir. Ayrıca Eskişehir, Konya, Kayseri gibi orta ölçekli, düzlemde yayılan kentler, bu modele daha uygun altyapıya sahiptir. Bu şehirlerde pilot uygulamalar başarıyla hayata geçirilebilir." yorumunu yapıyor.
"15 Dakika Şehir" modelinin aslında modern şehircilikte insana, doğaya ve zamana yeniden saygı duyan bir modelin adı olduğunu dile getiren Hüseyin Oflaz, "Teknolojinin değil, yaşamın hızını düşürme ve daha anlamlı bir kent deneyimi yaratma çabasıdır" diyor.
"THE LİNE PROJESİ İYİ BİR ÖRNEK"
Hüseyin Oflaz bu modele dair sürpriz bir örneğe de dikkat çekiyor. "Suudi Arabistan'da gerçekleşen şehir projeleri; sıfır karbon emisyonu, sıfır araç ve sıfır cadde alanında örnek teşkil ederek yarınlar adına umut veriyor. The Line projesinde geleneksel kentlerin aksine, ulaşım ve altyapı yerine insanların sağlığına ve refahına öncelik verilecek. Projede herhangi bir yol veya otomobil yer almayacak. Bunun yerine bir uçtan diğer uca 20 dakikada ulaşım sağlayan yüksek hızlı bir tren hayata geçirilecek. Ayrıca kent sakinlerinin 5 dakikalık yürüyüşle sosyal donatılara ulaşabilmesi, projenin bir başka dikkat çeken özelliği. Arazinin yüzde 95'inin doğa için korunmasına önem veren The Line projesi, yüzde 100 yenilenebilir enerji ile kendi kaynaklarını sağlayacak. İşte tüm bu özellikleri nedeniyle, projenin tamamlanıp ortaya çıkması ile dünyada yeni nesil bir kentleşme anlayışı hakim olacak ve yeni nesil bir kentleşme rüzgârı esecek."
Karmar AŞ İcra Kurulu Başkanı ve Yüksek Mimar Emrullah Yedikardeş bu modelle birlikte insanların tüm ihtiyaçlarını yakında karşılayacak şekilde kurgulamak, projelere yaşanabilirlik değeri katıyor yorumunu yapıyor.
ERİŞİLEBİLİRLİK MERKEZE UZAK BÖLGELERİ CAZİP KILIYOR
Emrullah Yedikardeş'e göre, arsa değeri yüksek olmayan bölgeler, bu konseptle öne çıkabiliyor. "Ulaşım yerine erişilebilirlik vurgusu, merkeze uzak bölgeleri de cazip hale getiriyor. Tüketici eğilimleri artık sadece lüks değil, konforlu, çevreci ve erişilebilir yaşam alanlarına doğru kayıyor. Bu da projelerimize hem yatırım hem yaşam anlamında sürdürülebilir değer katıyor.
Bugün kent merkezleri içinde insanlar erişimi yüksek bir yaşam alanı için yatırım yapıyor. 15 Dakika Modeli bu anlamda gayrimenkulde yeni bir değerleme metodu oluşturuyor.
Söz konusu model, belediyelerle sıkı koordinasyon gerektiriyor çünkü kamusal alan yatırımı, altyapı planlaması gibi birçok dışsal faktöre bağlıyız. Bu modelle geliştirilen projelerde, kısa vadeli yüksek kâr hedefi yerine orta-uzun vadeli değer üretimi hedeflenmesinde fayda var. Bu, sektörün proje geliştirmeye daha farklı bir yaklaşımla bakmasını gerektiriyor."
Emrullah Yedikardeş 15 Dakika Şehir modelinin, mimarlıkta insan ölçekli tasarımı yeniden gündeme getirdiğine işaret ediyor. "Yayaya öncelik veren sokaklar, küçük meydanlar, geçirgen yapılar, mahalle içi etkileşimi teşvik eden açık alanlar yeniden önem kazanıyor. Mimari artık sadece bina tasarımı değil, yaşam senaryolarını düşünmeyi de gerektiriyor. Kullanıcının gün içindeki tüm hareket döngüsü dikkate alınıyor. Kamusal alanlar projenin kalbi haline geliyor. Bu da tasarım kalitesini, kentsel bütünlük ve çevre estetiğiyle birleştiriyor."
GÖKTÜRK'ÜN POTANSİYELİ YÜKSEK
Emrullah Yedikardeş 15 Dakika Şehirleri modelini İstanbul özelinde ise şu sözlerle değerlendiriyor:
"İstanbul'da kesintisiz bir insan yerleşkesi var. Burada modele en uygun yer bana göre Göktürk bölgesi. Kenarda köşede kalmış, ormanın ortasında bir yer. Şehrin genişleyeceği alan kısıtlı. Başı sonu belli. Kamusal yapılar, özel sektör yapıları, konutlar hepsi baştan planlı. Göktürk merkezde ihtiyacınızı gidermek için 15 dakikada her yere ulaşabiliyorsunuz.
İstanbul'un genelinde ise bunu uygulamak zor. Kent içi ulaşımı ortalama 2-3 saatte sağlıyorsunuz. Bunun yerine mahalle ölçeğinde planlama ile bu modele yaklaşabilirsiniz. İnsanlar tüm ihtiyaçları o bölge/mahalle içinde çözebilmeli. Kentsel dönüşüm bunun için de önemli bir fırsat aslında. Deprem gerçeğine çok yakınlaştığımız için binasal dönüşüme odaklandık ama alt planlamalarla bu tarz bir dönüşüm sağlanabilir. Her mahallenin 4-5 alt bölge planlaması yapıldığında bunlar dönüşebilir. Eski yerleşim yerlerinde elbette bunlar bugünden yarına olacak işler değil.
ESKİ DOĞU BLOKU ÜLKELERİ ÖRNEĞİ
Eski Doğu Bloku ülkelerinde yapı stokları çok eski, dökülüyor. Ama planlama o kadar mükemmel yapılmış ki o binaları yıkıp yeniden yaptığınızda o bölge 100 yıl ileri gidiyor. Ama bizim ilçelerimizde 50 yıl öncesinden yaşanan yoğun göç nedeniyle ile yerleşimler plansız olduğu için maalesef yapıyı dönüştürseniz bile etraf köhne kalıyor. Yapılarla birlikte etrafı dönüştürmek mümkün olmuyor.
Tabii İstanbul'un bir diğer sorunu parselizasyonların yanlış yapılmış olması. Bu İstanbul'un birçok ilçesinin sorunu aynı zamanda…
Büyük bir ada, kenarları parsellere bölünmüş, ortası ise büyük parsel olarak kalmış, ortadaki büyük parseli istediğiniz kadar iyi yapsanız bile kenardaki köhne yapılardan dolayı bölgenin değişmesi mümkün olmuyor. Kentsel dönüşüm başlığı altında parselizasyon sorunları kamu-vatandaş iş birliği ile çözülerek bölge planlaması daha sağlıklı bir şekilde yapılabilir. Ayrıca şehirlerde yoğun trafik olmaması için mahalleler arasında boşluklar olmalı…"
Halihazırda şehirler, genelde kent merkezi (çarşı), çeşitli sosyo-ekonomik faktörlere göre oluşturulan farklı yerleşim alanları, banliyöler, eğitim, ticaret ve sanayi alanları gibi birbirinden kopuk müstakil bölgelere ayrılmış durumda. 15 dakikalık şehir konsepti ise tüm bu farklı alanların aynı potada eritilip birbirleriyle içi içe geçirilmesi suretiyle erişilebilirliğin kolaylaştırılmasını, zaman ve para tasarrufu sağlanmasını, aynı zamanda sosyal dengesizlik ve eşitsizliklerin asgariye indirilmesini ve hatta mümkün mertebe ortadan kaldırılmasını amaçlıyor.
Türkiye'de mahalle bazlı karar alma mekanizmalarının zayıf olması, yürünebilir mahalleler yerine yüksek katlı ve tek tip projelerin teşvik edilmesi, araç odaklı altyapı gereği şehir içi yolların yaya ve bisikletli erişimini zorlaştırması bu modelin uygulanmasının önündeki diğer engeller olarak gösteriliyor.
Mevcut yapı stokunun büyük kısmının bu modelle uyumlu olmadığını dile getiren Emrullah Yedikardeş, son olarak şu uyarıda bulunuyor:
"Bu modelin mimari dilini "lüks site" anlayışıyla karıştırmamak gerek. Yüksek duvarlar ve güvenlikli alanlar değil, açık, katılımcı, geçirgen yerleşim alanları inşa etmeliyiz."
Özetle, artık "şehir merkezine yakın" olmak tek başına avantaj değil. Ulaşım maliyetlerinin arttığı, yaşam hızının sorgulandığı bu dönemde, "yakınlık" kavramı yeniden tanımlanıyor: Yaşamın içinde olmak, mahallede kalmak ve her şeye yürüyerek ulaşabilmek. Gayrimenkul yatırımcısı için bu dönüşüm, sadece nereden değil, nasıl bir mahalleden ev aldığına odaklanma zamanı anlamına geliyor.
Türkiye'de en uyumlu şehir ve ilçeler
15 Dakika Şehri" modeli Türkiye'de henüz doğrudan bu isimle resmi bir politika olarak uygulanmıyor, ancak bazı şehirlerde bu modele uygun eğilimler ve kentsel gelişmeler gözlemleniyor. Avi Alkaş'a göre, Türkiye'de bu modele en yatkın şehirler İzmir, Eskişehir, Gaziantep ve Bursa gibi daha kompakt yapılı, çok merkezli büyüyen kentler. "İstanbul gibi büyük metropollerde ise bu ancak bölgesel merkezler etrafında, kentsel dönüşüm projeleriyle mümkün olabilir."
Farklı kaynaklardaki araştırmalar ise modele en uyumlu il ve ilçeler olarak, İzmir'de Karşıyaka, Alsancak ve Bornova'yı, Eskişehir'i, İstanbul'da Kadıköy'ü, Bursa'da Nilüfer'i, Ankara'da ise Çankaya'yı gösteriyor.
İzmir – Karşıyaka / Alsancak / Bornova
•Yürünebilirlik skoru yüksek. Karma kullanımlı binalar (konut+ticari) yaygın. Toplu taşıma entegre (İZBAN, tramvay). Bisiklet yolları yaygınlaşıyor.
Eskişehir
•Zaten küçük ölçekte bir "15 dakika şehri" gibi çalışıyor. Öğrenci kenti olması nedeniyle bisiklet kullanımı yüksek. Mahalle ölçekli hizmet ağı güçlü.
Kadıköy (İstanbul)
•Sahil şeridi, kültür merkezleri, kafeler, parklar 15 dakika erişimde. Ancak araç trafiği yüksek, yaya öncelikli dönüşüm gerekiyor.
Nilüfer (Bursa)
•Bursa'nın yeni gelişim bölgesinde planlı yapılaşma ve açık alanlar sayesinde erişilebilirlik avantajı var.
Çankaya (Ankara)
•Ofis-yaşam dengesi var. Parklar, kültür merkezleri, ulaşım bağlantıları güçlü.
15 Dakika Şehirleri Türkiye'nin gündemine neden girmeli?
- İstanbul gibi büyük şehirlerde trafik, uzun mesafeli işe gidiş gelişler yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürüyor.
-Artan ulaşım maliyetleri: Benzin, toplu taşıma zamları ve zaman kaybı yaşamı zorlaştırıyor.
-Yeni planlamalarda düşük yoğunluklu, erişilebilir mahalleler deprem vb afet güvenliğinde önem taşıyor.
-Kafeler, coworking alanları ve parklar artık gençler adına mahallenin yeni sosyal merkezleri haline geliyor.
Dünyada bir model, farklı formüller
Dünyada 15 Dakika Şehri modeli çerçevesinde ülkeler farklı modeller geliştirmekteler. Çünkü her kentin, her sosyal, ekonomik ve ekolojik dokusu birbirinden farklı. Bu nedenle yeni şehir konseptlerinin de tüm bu faktörler ve insanların gereksinimleri dikkate alınarak, en optimal şekilde geliştirilmesi gerekiyor. Hayata geçen tüm örneklerin ortak noktası; ulaşım değil erişim odaklı bir şehir yaşamı sunuyor olması
•Paris – Belediye Başkanı Anne Hidalgo'nun öncülüğünde araç yolları daraltıldı, bisiklet yolları genişletildi. Her mahalle küçük bir "şehir" gibi tasarlanıyor. Bu fikir Barselona, Roma, Dublin ve daha birçok şehirde de karşılık bulmaya başladı.
•Melbourne – 20 dakikalık mahalle modeliyle, yerel alışveriş ve sağlık hizmetleri destekleniyor.
.Şanghay – "15-minute life circles" kavramı benimsendi; planlamalar mikro bölge bazlı yapılıyor. Mahalle içi hizmet erişimi artırıldı.zHer 15 dakikalık çevrede kültürel, sağlık ve eğitim altyapıları güçlendiriliyor.