“Bugüne kadar 80 milyar TL’lik kamu yükünü üstlendik”

Sosyal girişimcilik kategorisinde çok başarılı bir örnek olan İstanbul Diyalog Müzesi, bu yıl 10. yaşını kutluyor. Görme ve işitme engellilere istihdam sağlayan bir dernek ve müze olduklarının altını çizen İstanbul Diyalog Müzesi Kurucusu ve DİSODER Diyalog Sosyal Girişimcilik Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Elbir, “Bugüne kadar 80 milyar TL’lik kamu yükünü üstlendik” diyor.
16.03.2024 14:38 GÜNCELLEME : 19.03.2024 00:01

PARA RÖPORTAJ/ ÜRÜN DİRİER Geçtiğimiz yıllarda 720 binden fazla kişinin ziyaret ederek deneyimlediği İstanbul Diyalog Müzesi, bu yıl 10. yaşını kutluyor. En son Karanlıkta Resim programıyla dikkat çeken müze, sosyal girişimcilik kapsamında aynı zamanda bir rol model. İstanbul Diyalog Müzesi Kurucusu ve DİSODER Diyalog Sosyal Girişimcilik Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Elbir ile sosyal girişimcilik kavramını, dünyadaki ve ülkemizdeki durumu konuştuk. Görme ve işitme engellilere istihdam sağlayan bir dernek ve müze olduklarının altını çizen Elbir, "Müze açıldığı günden bugüne kadar 80 milyar TL'lik bir kamu yükünü üstlendik. Müzeye yapılan her 1 TL'lik yatırım için 4,07 TL değerinde sosyal değer elde ediliyor" diyor.

-Sosyal girişimciliğin Türkiye'deki ve dünyadaki durumu konusunda neler söylersiniz?

Sosyal girişimcilik kavramı Türkiye için halen oldukça yeni bir kavram. Toplumun önemli bir bölümünü ilgilendiren bir soruna sürdürülebilir çözümler getiren ve bunu yaparken bireysel fayda yerine toplumsal faydayı önemseyip bunu maksimize eden kişilerdir sosyal girişimciler.

Sosyal girişimcilik, dünya genelinde giderek daha fazla önem kazanan bir konu haline geliyor. Türkiye'de de, sosyal sorunların çözümünde iş dünyasının gücünden yararlanma ve toplumsal fayda sağlama amacıyla kurulan sosyal girişimlerin sayısı artıyor. Bu girişimler genellikle sürdürülebilir kalkınma, eğitim, sağlık, çevre, eşitsizliklerin azaltılması gibi alanlarda faaliyet gösteriyor ve toplumsal etki odaklı bir iş modeli benimseyerek kâr amacı gütmeyen ve kâr amacı güden faaliyetleri bir arada yürütüyorlar. Kısaca, sosyal girişimler, kârlarını maksimize ederken topluma ve çevreye sağladıkları faydayı da en üst düzeye çıkarmayı amaçlar ve elde edilen kârları esasen toplumun iyiliği için kurguladıkları, özünde yenilikçi, faaliyetlerini finanse etmek için kullanırlar.

Sosyal girişimcilik, sosyal sorunların çözümünde yenilikçi ve etkili çözümler sunma potansiyeline sahip bir alan olarak kabul ediliyor. Özellikle teknolojinin hızla ilerlemesi ve internetin yaygınlaşması, sosyal girişimcilere daha geniş bir erişim imkânı sunuyor ve bu da sosyal etkiyi artırma potansiyelini güçlendiriyor. Birçok ülkede devlet destekleri, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör iş birlikleri gibi faktörler, sosyal girişimcilik ekosistemlerinin gelişmesine katkı sağlıyor.

Dünyada farklı ülkelerde kamunun yükünün azaltılacağı fark edilerek 2000'li yılların başından itibaren yasalaşırken bizde henüz yasal bir statüye sahip değil. Örneğin İngiltere'de 2005'de çıkan bir yasa ile The Companies (Audit, Investigations and Community Enterprise, Act 2004) bugün 130 binin üzerinde sosyal girişim şirketi (Community Interest Company ve benzeri yasal yapılar) mevcut ve bu şirketler bugüne kadar 2.3 milyon kişiye istihdam sağlamış ve ekonomiye 78 milyar pound'luk bir katkı koymuş durumda.

Pek çok gelişmiş ülkede sosyal girişimcilik konusunda mevzuatlar çıkartılıyor, devlet tarafından hibe verilerek finansman sağlanıyor. Örneğin Birleşik Krallık'taki Big Society Capital, The National Lottery Community Fund, INNOVATE UK, UnLTd gibi kuruluşları örnek olarak verebilirim.

Türkiye'de sosyal girişimciler finansman eksikliği, mevzuatın bulunmaması, toplumsal kabul ve farkındalık konusunda eksik kalması gibi zorluklarla mücadele ederken bir yanda da var olan sistemin içinde kendilerine bir yer edinmeye çalışıyorlar. Bu zorluklara rağmen, Türkiye'deki sosyal girişimcilik önemli bir potansiyele sahip ve toplumsal sorunların çözümünde etkili bir araç olmaya devam ettiğini gözlemleyebiliyoruz.

2 Mart 2019 Cumartesi günü İstanbul Ticaret Odası (İTO) ev sahipliğinde gerçekleştirilen, bizim ön ayak olduğumuz ve Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı başta olmak üzere ilgili kurum temsilcileri ve İstanbul milletvekillerinin de yer aldığı arama konferansında, "Sosyal Girişimcilik" kavramının Türkiye bağlamında ele alınması ve yasalaştırmasının tartışılması amaçlanmıştır. Toplantıdan çıkan genel kanı, yukarıda belirtilen noktalar göz önüne alınarak, sosyal girişimler için Türkiye'de mevzuat gerekliliği olduğudur. Toplantının sonuçları ilgili bakanlıklar başta olmak üzere tüm paydaşlarla paylaşılmıştır.

-Pandemi sonrası bu alanda oluşan farkındalık nasıl oldu?

Pandemi sonrası sosyal girişimcilik alanında farkındalık düzeyleri arttı. Pandeminin getirdiği zorluklar, toplumsal eşitsizliklerin ve ihtiyaçların daha belirgin hale gelmesine neden oldu. Bu süreçte, sosyal girişimcilerin hızla değişen koşullara uyum sağlamak için yenilikçi çözümler geliştirdiğine sıkça tanık olduk.

Özellikle pandemi sürecinde sağlık, eğitim, işsizlik, gıda güvenliği gibi konularda ortaya çıkan sorunlar, sosyal girişimcilerin bu alanlarda faaliyet göstermesini ve çözüm odaklı çalışmalar yapmasını teşvik etti. Ayrıca, pandemi sürecinde toplumun sosyal sorumluluk ve dayanışma duygularının artması, sosyal girişimcilik faaliyetlerine olan ilgiyi artırdı.

Bu dönemde, birçok kuruluş ve birey, sosyal girişimcilik alanında destekleyici faaliyetler düzenledi. Pandemi sonrası iyileşme sürecinde, sosyal girişimcilik daha da önem kazanacak ve bu alandaki farkındalık ve desteğin artması bekleniyor. Bu süreç, sosyal girişimcilerin toplumsal sorunlara çözüm üretme potansiyelini daha fazla ön plana çıkardı ve sosyal girişimciliğin toplumun daha geniş kesimlerine yayılmasına olanak sağladı.

-Sosyal girişimcilik ülkemizde ne durumda sizce?

Son yıllarda ülkemizde sosyal sorunlara duyarlı bireylerin ve kuruluşların sayısında artış gözleniyor. Eğitim kurumları, sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları ve özel sektördeki birçok kuruluş, sosyal girişimcilik konusunda farkındalığı artırmak ve sosyal girişimcilere destek olmak için çeşitli programlar ve etkinlikler düzenliyor.

Üniversitelerde sosyal girişimcilikle ilgili dersler, atölyeler ve kulüpler bulunuyor. Ayrıca, KUSİF, İmece Platformu, Kale Grubu, Askıda Ne Var gibi çeşitli kuruluşlar tarafından düzenlenen yarışmalar, eğitimler ve mentorluk programlarıyla sosyal girişimcilere destek sağlanıyor. Böylece gençlerin ve girişimcilerin sosyal sorunlara duyarlı projeler geliştirmeleri teşvik ediliyor.

Ancak, sosyal girişimciliğin Türkiye'deki ekosistemi hala gelişmekte olan bir alan. Finansman, mevzuat ve toplumsal kabul gibi konularda belirli zorluklar bulunuyor. Bununla birlikte, sosyal girişimcilik konusundaki farkındalık ve ilgi arttıkça, bu zorlukların üstesinden gelmek için çeşitli çözümler geliştiriliyor ve sosyal girişimcilere daha fazla destek sağlanıyor. Bu da Türkiye'de sosyal girişimciliğin büyümesine ve gelişmesine katkı sağlıyor.

Diğer yandan gözlemlediğim husus katma değeri yüksek sosyal girişimci eksikliği olduğu yönünde. Bilimi yeteri kadar kullanmadığımızı düşünüyorum. Bilimi sosyal girişim ekosistemine nasıl dahil ederiz sorusuna köklü bir yanıt bulduğumuzda başka bir yere evrilebilir mesele. Türkiye'de sosyal girişimciler girişim fikrini çoğunlukla Türkiye ile sınırlıyor. Bir meseleye global odaklı bir perspektif nasıl geliştirebiliriz, asıl cevabının aranması gereken konu bu.

BM 2030 amaçlarına bakıldığında 2030'a kadar 12 trilyon dolarlık iş fırsatı ve 380 milyon kişiye yeni iş olanağı öngörüsü var. Raporda 4 alan öne çıkıyor; Sürdürülebilir gıda ve tarım, Sağlık ve iyi yaşam, Temiz enerji ve Sürdürülebilir şehirler… Bu alanlara dair küresel ölçekte çözümler üretilebildiği noktada Türk sosyal girişimcileri dünyada önemli birer oyuncu haline gelebilir.

-Sosyal girişimci olunur mu yoksa doğulur mu?

Hızla değişen dünyamızda, gelenekselleşmiş yaklaşımlar günümüz meselelerini çözmeye yetmiyor. Çünkü hayatımızı yoğun bir tempoda sürdürürken eğitim, çevre, sağlık gibi sosyal meselelerin çözümüne dahil olmak istiyoruz ama bunu nasıl yapacağımızı bilemiyoruz.

Sosyal girişimciliğin mottosu olan her şeyi devletten bekleme ve yetkinliklerin, bilgi birikimlerin doğrultusunda hareket geç ve inisiyatif al yaklaşımından hareketle diyebilirim ki her iki yaklaşımda eşit derecede mümkün.

-DISODER (Diyalog sosyal Girişimcilik Derneği) ve İstanbul Diyalog Müzesi doğuş hikayesi nedir? Niye müze diyoruz? Neler yapıyorsunuz?

Derneğin kuruluş hikayesi, maddi imkandan yoksun, sosyo-ekonomik açıdan ötekileştirilmiş kesimin, bu kesime dahil olan tüm bireylerin sosyal hayata dahil edilmesine duyulan ihtiyaçla paralel gelişti aslında. Burada da uzmanlık alanım olan ''Deneyimsel Müzeciliği'' araç olarak kullanmak istedik. 21. yy'da 'Müzeler Yoluyla Empati Geliştirmek' kavramı oldukça önemli bir eğilim. Karmaşıklaşan bir dünyada, ancak empati kurarak, yani başkalarının duygularını anlayarak, dertlerini dert ederek bir anlam ve bağ yaratabileceğimizi düşünüyorum. Ulaşabildiğimiz bilgi, veri ve teknolojiler, 'herkes için iyi olana' değer verdiği ölçüde fayda sağlar. Bunun için de herkesin duygularını kapsayan, bütüncül bir bakış açısına sahip olmamız gerekir. Yani bütün insanlığı, dünyayı, tüm canlıları ve hepimize can veren doğal kaynakları kapsayan bir bakış açısı gerekli. Müzeler de, kişisel, kurumsal ve toplumsal ilerleme için gerekli olan bu empatiyi geliştirme donanımına sahipler. Ancak başkalarının duygularını anladığımızda, hoşgörü sahibi olacağız ve bu hoşgörü sayesinde, dünyamız çok daha iyi ve adil bir yer olacak.

Önyargıları Geride Bırakmak için İstanbul Diyalog Müzesi'ni kurduk diyebiliriz. Karanlıkta Diyalog ve devamındaki Sessizlikte Diyalog sergileri 2013 Aralık ayından beri İBB ve Metro İstanbul'un ev sahipliğinde İstanbul Diyalog Müzesi çatısı ziyaretçileri ile buluşmaktadır.

Karanlıkta Diyalog sergisi, 20 Aralık 2013 yılında Gayrettepe Metro İstasyonu içinde tamamen atıl bir halde tutulan bir alanda yaklaşık 1 milyon liralık bir yatırımla hayata geçti. Yatırımın yüzde 70'i o dönemdeki sponsorlar tarafından karşılanırken, yüzde 30'u kişisel kaynaklarla tamamlandı.

2016 yılında hem ortadaki kamusal alan hem de Sessizlikte Diyalog alanına 900 bin liralık bir yenileme ve deneyim alanı yatırımı yapıldı ve bu yatırımın yüzde 50'si sponsor kuruluş tarafından, yüzde 50'si de yine kişisel kaynaklardan gerçekleştirildi.

Tamamen karanlık ve sesten izole olarak yaratılan ve hayatın farklı kesitlerinin deneyimlendiği müzede, insanların "ötekileştirme", "birbiriyle iletişim kurma" ve "karşısındakini dinleme" gibi konularda düşünmelerini ve devamında ise aksiyon almalarını mümkün kılıyor. Gayrettepe Metro İstasyonu'nda bulunan Müze, ayrıca, engellilerin dünyasının deneyimlenmesi ve konulara ortak bakış ile yaklaşılabilmesi ile önyargı duvarlarını kırarak iletişim dili birbirinden farklı olan engelli ve engelsiz bireylerin arasındaki diyaloğun güçlendirilmesini amaçlıyor.

-Londra'daki projeniz nasıl başladı? Oradaki yaklaşımlar, gelişmeler neler?

Dünyadaki sosyal girişimcilik trendlerini yerinde görüp uygulama fikrinden yola çıkarak 2019 yılında Londra'da bir 'Community Interest Company (CIC)' kurduk. CIC, Birleşik Krallık'ta "sosyal amaçlı ticaret yapan işletmeler kurmak veya toplum yararına diğer faaliyetleri yürütmek isteyen kişilere" yönelik bir sosyal girişim biçimidir. Özetle hissedarlardan ziyade topluma fayda sağlamak için var olan özel bir limited şirket türüdür. Bugün 30bine yakın CIC şirket tipi mevcut UK'de.

2019 Aralık'da UK'de sosyal girişimcilere sağlanan (ama erişmede rekabeti bol olan) kaynaklardan yararlanarak 250 bin pound'luk bir yatırımla projelerimizi hayata geçirdik ve sadece 3,5 ay içinde 5 binden fazla ziyaretçi Karanlıkta Diyalog deneyime katıldı. Yine bu sürede 10'un üzerinde görme engelliye istihdam yarattık. Pandemi ile birlikte tüm planlarımızı değiştirmek durumunda kaldık ancak bu da oldukça öğretici bir süreçti.

Devamında 2021'de Waterloo'da York Road üzerinde âtıl bir binada önce Londra'nın ilk işaret dili ile sipariş verilen Cafe'sini sonra da Karanlıkta Diyalog ve Diyalog Galeri'yi hayata geçirerek Dialogue Hub'ın temellerini atmış olduk. Nitekim 2 yıla yakın bir sürenin sonunda sosyal etkimizi ölçtük ve ortaya muazzam bir tablo çıktı. Toplamda 15,000 üzerinde ziyaretçi deneyimlere katıldı, 30'a yakın görme ve işitme engelli istihdam ettik ve 500'e yakın öğrenciyle atölye çalışması yapıp, farklı geçmişlerden gelen 10'a yakın sanatçıya sergi yapmaları için kapımızı açtık.

2023 yılında Londra Belediyesinin (GLA) 'Untold Stories' Hibe Çağrısına başvurduk ve geliştirdiğimiz Mobil Cafe ile 1 yıl süresince 6 kişilik işitme engelli istihdamı yarattık. Şimdilerde ise bu bilinirlikten yararlanıp kalıcı bir mekanda projemize devam etmek üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

-Sosyal etki raporları ne söylüyor?

Sosyal girişimler için Sosyal Etki Raporu, hesap verebilirlik, etki ölçümü, stratejik yönlendirme, yatırım ve destek çekme, toplumda iz bırakma gibi önemli roller üstlenir. Bu raporlar, girişimlerin faaliyetlerini şeffaf bir şekilde paylaşmasını sağlar, etkilerini ölçerek geliştirmelerine yardımcı olur ve potansiyel yatırımcıları ve destekçileri çekmeye yardımcı olur. Ayrıca, girişimlerin toplumda daha fazla bilinirlik kazanmasına ve olumlu bir iz bırakmasına katkıda bulunur.

Hem İstanbul'da hem de Londra'da sosyal etkimizi ölçtük ve raporlaştırdık. İstanbul'daki etkisini 2017 yılında ölçtük ve bir yıllık üretilen sosyal değerin, kamunun üzerinden alınan engelli maaşı ve aile yardımı yükü dahil 15.512.323 TL - 4.230.000 dolar olduğunu hesapladık. Bu sonuç Karanlıkta Diyalog ve Sessizlikte Diyalog Sergilerinin ayrı ayrı SROI analizi çerçevesinde incelenmesi ve bunun ardından kümülatif etkinin hesaplanması yoluyla bulunmuştur. Bu hesaplamadan yola çıkarak müzenin açıldığı tarihten itibaren günümüze kadar 80.217.720.000 TL - 42.300.000 dolarlık bir kamu yükünü üstlendiğimizi söyleyebiliriz. Bu doğrultuda, müzeye yapılan her 1 TL'lik yatırım için 4,07 TL değerinde sosyal değer elde edildiği ortaya çıkmaktadır.

Londra'daki sosyal etki analizinde ise Proje kapsamında Temmuz 2021-Haziran 2022 tarihleri arasında yaratılan değer (738.804,677£) ve aynı dönemde projeye yapılan yatırım (298.660£) dikkate alındığında projeye yatırılan her 1£ için toplumsal değer; 2,47£ yaratıldığını görüyoruz.

Her iki ülkedeki projenin sonuçları Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri açısından değerlendirildiğinde doğrudan ve dolaylı olarak birçok hedefe katkı sağladığı görülüyor. İşitme veya görme engelli bireylerin eğitim, istihdam ve sosyalleşme ortamı sağlayarak istihdam edilebilirliğini artırmayı amaçlayan Diyalog Merkezi, Kaliteli Eğitim, İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme, Eşitsizliklerin Azaltılması ve Hedefler İçin Ortaklıklar hedeflerine katkı sağlıyor.

-Yeni nesil müzecilikten ne anlamalıyız? Sosyal girişimcilik ile ilişkisi nedir?

Aslında bu soruya Uluslararası Müzeler Konseyi (ICOM)'nin 2022 Ağustos ayında Prag'daki konferansının son gününde yüzde 92 oyla kabul edilen yeni müze tanımıyla yanıt vererek söze başlamak isterim : "Müze, somut ve somut olmayan mirası araştıran, toplayan, koruyan, yorumlayan, sergileyen ve toplumun hizmetinde olan, kâr amacı gütmeyen, kalıcı bir kurumdur. Halka açık, erişilebilir ve kapsayıcı olan müzeler, çeşitliliği ve sürdürülebilirliği teşvik eder. Eğitim, eğlence ve bilgi paylaşımı için çeşitli deneyimler sunar; etik, profesyonel olarak ve toplulukların katılımıyla çalışır ve iletişim kurar."

İlk bakışta, yeni tanım, en son 2007'de güncellenen ve 1970'lerden bu yana esasen değişmeden kalan mevcut müze tanımdan çok da farklı görünmüyor. Ancak yapı benzer olsa da, 'çeşitlilik', "sürdürülebilirlik', 'etik' ve 'erişilebilirlik' gibi müzelerin gelişen doğasını yansıtan 13 yeni tanıma sahip olması, müzelerin toplum içindeki gelişen rolünü daha iyi ifade ediyor.

İstanbul Diyalog Müzesi' de, bir müzeci olarak söylüyorum; Türkiye'nin koleksiyonu olmayan, herhangi bir objeyi teşhir etmeden merkezinde gerçek insan hikayeleri barındıran ve ziyaretçiye bir şey anlatmadan onu doğrudan özel olarak hazırlanmış platforma davet eden ilk deneyim müzesidir ve bu özelliğinden ötürü de Uluslararası Müzeler Konseyi üyesidir. İstanbul Diyalog Müzesi kamusal bir alanda hayata geçen sürdürülebilir ilk proje olma özelliğini de taşıyor. İBB'ye ait bir alanda üstelik metro istasyonunda hayata geçmesi oldukça ilginç bir durum.

Birleşmiş Milletler 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinden ''Eşitsizliklerin Azaltılması'' başlığı çerçevesinde özellikle engellilerin sosyal hayata katılımına ciddi katkıda bulunan ve bulunmaya devam eden İstanbul Diyalog Müzesi, yarattığı engelli istihdamı, iş dünyası profesyonellerinin zihnindeki kalıpları yıkması ve deneyimi yaşayan 750 binden fazla ziyaretçiye kazandırdığı yepyeni bir bakış açısı ile bu hedef için oldukça önemli bir platform olduğunu şimdiden kanıtlamış oldu.

Esasında Müze'nin 360 derecelik bir sosyal etkisi mevcut. Gerek çalıştırdığımız engelliler, gerek onları rol model alan toplumdaki sosyal hayata karışmakta tereddüt duyan engelliler, gerek engelli aileleri, kamu, özel sektör çalışanları, işveren temsilcileri ve elbette öğrenciler ve okullar. Her kesim kendisi için gerekli mesajı alarak deneyimden çıkıyor. Hem toplumun engelli algısı ve varsa zihnindeki kalıplar değişerek ayrılıyorlar, hem de engelli için toplumla uyum sağlamanın o kadar zor olmadığı sonucu ortaya çıkıyor. Önemli olanın zihinlerdeki engel olduğu ve asıl bununla mücadele edilmesi gerektiği sonucuna varılıyor.

-10. yıl kapsamındaki yeni projelerinizden bahseder misiniz?

Planlama aşamasında olan bir zirve, gönüllülük sistemi, sosyal etki raporu ve benzer çalışmalarımız var. Karanlıkta Resim Atölyesi düzenliyoruz. Herkesin katılımına açık retro-fütüristik, neon ışıklı bir atmosferde hayal gücünüzü özgür bırakarak içinizdeki sanatçıyı keşfettiğiniz ve tüm bunları yaparken önyargılarınızı kırıp eğlendiğiniz bir atölye.

Toplumsal Hafıza Sergisi düzenlemeyi planlıyoruz. Bu sergi, İstanbul'un son on yılda geçirdiği değişimi Lenin'in dediği gibi "Tarih onar yıllarla yazılır" sözünden yola çıkarak ele alacak. Sergide, sosyolog, tarihçi ve antropologlarla çalışarak, İstanbul'un farklı bölgelerinde çekilmiş fotoğraflar, belgeseller, hikayeler, sesler aracılığıyla şehirdeki sosyal, kültürel, ekonomik ve politik değişimler detaylı bir şekilde incelenecek. Bu sayede ziyaretçiler, İstanbul'un son on yılda nasıl bir dönüşüm geçirdiğini somut bir şekilde gözlemleyebilecek ve şehrin toplumsal hafızasını daha derinlemesine anlama fırsatı bulacaklar.

Ana hedefimiz ise projenin 3. ayağı olan ve yaşlılık/yaş almak kavramlarının merkeze alındığı Zamanla Diyalog deneyimini İBB ve Metroİstanbul işbirliği ile hayata geçirmek ve Gayrettepe'deki alanı bir farkındalık merkezi ve sosyal inovasyon üssü haline dönüştürmektir.

BİZE ULAŞIN