Türkiye'den çıkan girişimlerin sayısı arttıkça, bu şirketlerin global yatırımcılardan sermaye çekme iştahı da artıyor. Ancak iştah başka, hazırlık başka. Zira uluslararası yatırımcıyı etkilemek, yalnızca iyi bir fikirle ya da büyüme grafiğiyle mümkün değil… Startup Yatırım Danışmanı Hüseyin Oğuz, paradergi için global sermayeye ulaşma yollarını ve "Küresel yatırımcı bir girişimde ne arar?" sorusunun cevabını kaleme aldı.
En kritik aşama: Yatırıma hazırlık
Yatırım süreci, yalnızca bir sunumla başlayıp biten bir ilişki değildir. Yatırımcılar, fikirden çok güven satın alır. O güvenin kaynağı da yalnızca sunum dosyası değil; ekip, vizyon ve stratejidir. Bugüne kadar 30'dan fazla yatırım ve M&A süreci yönettim. Her seferinde gördüğüm şey şu: Hazırlıksız bir girişim, ne kadar potansiyel vadederse vadetsin, yatırımcı gözünde riskli kalır. Hazırlıklı bir girişim ise daha konuşmaya başlamadan güven verir ve yatırımcılar güvene yatırım yapar.
Peki, uluslararası yatırımcılar bu güveni nasıl ölçer?
Bugün bir VC yatırımcısı aynı anda yüzlerce girişimi inceliyor. Sadece "iyi fikir" ya da hızlı büyüme grafiği yetmiyor. Yatırımcılar şu beş temel alanda netlik arıyor:
Sonuç olarak, yatırımcının gözünde fark yaratan formül nettir: ekip + vizyon + strateji.
Bu kombinasyon yerindeyse, yatırım sadece mümkün değil, muhtemel hale gelir.
Yatırım sürecinin yükü sadece kurucunun omzunda olmamalı
Bugün erken aşama girişimlerin çoğunda yatırım süreci, neredeyse tamamen kurucunun bireysel çabasıyla ilerliyor. Bu, aylar süren zorlu bir döngü yaratıyor: Kurucu hem yatırımcı arıyor, hem sunum hazırlıyor, hem görüşmelere giriyor, hem de bir yandan ürün geliştirmeye ve müşteri kazanmaya çalışıyor. Sonuç? Stratejik odak bölünüyor, büyüme yavaşlıyor ve girişim çoğu zaman potansiyelinin gerisinde kalıyor.
Ben bu döngüyü bizzat yaşadım. Kuruculuğunu yaptığım girişimde yatırım bulmaya çalışırken, ekibin yükünü hafifletmekle, ürünü geliştirmekle ve yatırımcı beklentilerini karşılamakla aynı anda uğraştım. O dönem şunu çok net fark ettim: Girişimcinin yalnız kalmaması gerekiyor.
İşte bu yüzden bugün yatırım süreçlerini bir "CEO ofisi" mantığıyla yönetiyorum. Kurucu sahada oyunu büyütmeye odaklanırken, ben arka planda yatırım stratejisini kuruyor, hikâyeyi yapılandırıyor, veriyi hazırlıyor ve yatırım sürecini uçtan uca sahipleniyorum.
Bu model girişimcinin odağını korumasını sağlarken, yatırımcının gözünde de girişimi çok daha hazırlıklı ve profesyonel gösteriyor.
Ve her şeyden önemlisi: Kurucunun yalnız yürümediği bir süreç, daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme yaratıyor.
Türkiye'den çıkan girişimlerin küresel hikayesi olmalı
Yatırımcılar artık yalnızca ürün ve pazar uyumuna değil, kurucunun ne kadar büyük oynadığına bakıyor. Yani mesele artık "bu fikir çalışır mı?" değil, "bu ekip bu işi global ölçekte nasıl büyütür?" sorusuna dönüşmüş durumda.
Bugün Londra, Berlin ya da New York'taki yatırımcılar Türkiye'den çıkan bir girişime baktığında şunu merak ediyor:
"Bu ekip global ligde oynayabilir mi?"
İşte bu noktada Türk girişimcilerin en büyük sınavı, kendi hikâyelerini yalnızca iç pazar perspektifiyle değil, global bağlamda yeniden inşa etmek.
Strateji, yatırımcıdan önce gelmeli
Yatırımcı aramak, bir satış süreci gibi yönetilmelidir. Ve iyi satış da iyi hazırlıkla başlar. Bugün yatırım almak isteyen bir girişim, yalnızca üç ay sonrasını değil, üç yıl sonrasının planını yaparak yola çıkmalıdır. Uluslararası yatırımcıyı etkileyen şey yalnızca ürün değil; vizyon, ekip, strateji ve ölçeklenebilirliktir. Türkiye'den çıkan her güçlü girişim, sadece yatırım bulmakla kalmaz; aynı zamanda ekosistemde kaldıraç etkisi yaratır. Ama bunun için önce net bir strateji, sonra doğru yatırımcı gerekir. Yatırımcı sizin dünyayı nasıl değiştireceğinizi finanse eder. Hazırlığınız bu değişimin inandırıcılığını belirler.