PARA ARAŞTIRMA/ ÜRÜN DİRİER Uzmanlara göre, güçlü sosyal ilişkileri olan bireyler olmayanlara göre yüzde 50 daha sağlıklı. Sosyal hayatımızın büyük bölümü ise işyerinde geçiyor. Bu nedenle iş hayatındaki bağlar, pek çok kişi için diğer arkadaşlıklardan daha önemli hale geliyor. Hem akıl hem beden hem de iş sağlığı açısından, çalışanların akıl sağlığı gittikçe daha önemli bir konu haline geliyor. Zira araştırmalara göre işyerinde yalnızlık hissi yükselişte. Bu durum da çalışanın sağlığı kadar şirket performanslarına da baskı yapıyor. Bazı uzmanlar işyeri yalnızlığı da dahil genel olarak yalnızlığın bir halk sorunu haline geldiğini ve karar vericilerin bu konuyu gündeme alması gerektiğini vurgularken, bazı uzmanlar da artık neoyalnızlık kavramından bahsedilmesi gerektiğine işaret ediyor. Dünya Sağlık Örgütü de dünyayı bekleyen üç büyük tehlikeye işaret ediyor: Bunlar gelir eşitsizliği, iklim değişikliği ve yalnızlık. Bu hafta uzmanlarla birlikte; çalışan mutluluğu ve işyeri yalnızlığını masaya yatırdık…
ÇALIŞAN MUTLULUĞU İLE FİNANSAL BAŞARI BAĞLANTILI
Happy Workplaces MENA Bölge Müdürü Prof. Dr. Türker Baş, çalışan mutluluğu ve finansal başarı arasındaki ilgi çekici bağlantıyı vurgulayarak, çalışanlarına yatırım yapan şirketlerin BIST30 endeksindeki şirketler arasında iki kat daha yüksek performans gösterdiklerine dikkat çekiyor. Prof. Dr. Baş, çalışanlarına yatırım yapan şirketlerin BIST30'da iki kat yüksek performans gösterdiğini vurguluyor.
BIST'te işlem gören Happy Workplaces şirketlerinin son altı aydaki performansı, BIST30 endeksine dahil şirketlerin performansıyla karşılaştırıldı. Bu karşılaştırmada, En Mutlu İşyerleri Listesi'ndeki şirketlere yapılan 100 liralık yatırımın, altı ay içinde 161 liraya yükseldiği belirtildi. Öte yandan, BIST30 endeksindeki şirketlere aynı miktarda yapılan yatırımın 68 lira kazanç sağladığı gözlendi. Prof. Dr. Türker Baş, bu verilere dayalı olarak çalışanlarına yatırım yapan şirketlerin BIST30 şirketlerinden iki kat daha yüksek performans gösterdiklerine dikkat çekiyor. Şirketlerin çalışan mutluluğuna verdiği önemin, sadece işyerindeki atmosferi değil, aynı zamanda şirketin finansal performansını da olumlu yönde etkileyebileceğini vurguluyor. Bu verilerin, şirketlerin insan kaynakları stratejilerini ve iş yaklaşımlarını değerlendirmede önemli bir rol oynayabileceğini aktaran Baş, bu tür analizlerin yatırım tavsiyesi olarak değil, çalışan mutluluğu ve iş performansı arasındaki ilişkiyi anlamak için bir araç olarak kullanılmasını öneriyor.
MUTLU VE MUTSUZ SEKTÖRLER
HiDoctor ve Deloitte tarafından Türkiye'de gerçekleştirilen "Akıl Sağlığını Destekleyici Kurumsal Uygulamalar, Türkiye'de Farkındalık Seviyesi ve İhtiyaçları" araştırmasına göre, Türkiye'de her iki çalışandan birinin psikolojik sağlamlığı düşük. Sektörel bazda akıl sağlığını en az destekleyen şirketler gıda, mobilya, perakende ve sanayi. Bunun bir uzantısı olarak en mutsuz kesim de sanayi, mavi yaka, Z kuşağı ve çalışmak zorunda kalan emekliler. Araştırmadan çıkan bir diğer önemli sonuç ise bireylerde mutluluk bilincinin düşük olması. Çalışanların hissettiği mutluluk ile ölçümlenen mutlulukları arasında 44,4 puanlık devasa bir fark var.
Akıl sağlığı, sosyal hayatı olduğu kadar iş hayatını da derinden etkiliyor. Dünya çapında 38 kaynaktan oluşan literatür taramasında, çoğunlukla depresyon veya anksiyete olarak ölçülen kötü akıl sağlığının üretkenlik kaybıyla (örneğin devamsızlık ve işte var olamama) ilişkili bulunmuş. Anksiyete ve depresyon gibi en yaygın akıl sağlığı problemleri sebebiyle her yıl 12 milyar iş günü kaybedildiği rapor edilmiş. Küresel ekonomiye tahmini kaybı ise her yıl 1 trilyon doları buluyor. Üretkenlik kaybının, bu maliyetin başlıca kaynağı olduğu tahmin ediliyor. (Lancet Psychiatry, 2016)
GIDA, MOBİLYA, PERAKENDE VE SANAYİ SEKTÖRÜNDE ALARM
"Akıl Sağlığını Destekleyici Kurumsal Uygulamalar, Türkiye'de Farkındalık Seviyesi ve İhtiyaçları" araştırmasında mutluluk üzerine demografiler incelendiğinde, sanayi sektörü çalışanları, mavi yaka, Z kuşağı ve çalışmak durumunda kalan emekliler, mutsuzluğun daha yüksek olduğu ve daha fazla desteğe ihtiyaç duyan gruplar olarak karşımıza çıkıyor. Çalışanlarla yapılan anket sonuçlarına göre, akıl sağlığına en az yatırım yapan dört sektör; gıda, mobilya, perakende ve sanayi olarak gözlemleniyor. Gıda sanayi yüzde 12 ile çalışan akıl sağlığına en az yatırım yapan sektör olurken, bunu yüzde 15 ile mobilya, yüzde 16 ile perakende ve yüzde 21 ile sanayi sektörleri izliyor. Çalışan akıl sağlığına en fazla yatırım yapan sektörler ise; bankacılık ve enerji şirketleri. Bankacılık sektöründeki şirketlerin yüzde 55.4'ü çalışanının akıl sağlığını korumaya yönelik çalışmalar yapıyor. Yine enerji şirketlerinin yüzde 50.8'i de bu konuda farkındalığı en yüksek bir diğer kesim. Yüzde 50'den düşük olmakla birlikte sağlık ve e-ticaret şirketleri de yine çalışanlarının akıl sağlığına yatırım yapan sektörler olarak öne çıkıyor.
MUTLULUK BİLİNCİ CİDDİ ANLAMDA DÜŞÜK
Araştırmadan çıkan en çarpıcı sonuçlardan biri de çalışanların mutluluk bilincinin ciddi anlamda düşük olması. Araştırmada "Kendinizi mutlu hissediyor musunuz" sorusuna evet cevabı verenlerin oranı yüzde 58 iken, mutluluk ölçeği uygulandığında skor 13,6'ya düşüyor. Yani, hissedilen mutluluk ile ölçümlenen mutluluk arasında 44,4 puanlık ciddi bir fark var.
Araştırmanın bir başka dikkat çeken sonucu, her iki çalışandan birinin psikolojik sağlamlığının düşük olması. Buna karşılık bugüne kadar psikolojik destek almadığını belirtenlerin oranı ise yüzde 88 gibi çok yüksek düzeyde çıkmış. Profesyonel yardıma başvuranların oranı ise sadece yüzde 12'de kalmış. Psikolojik destek almanın önündeki en önemli bariyerlerden biri de psikolojik desteğin rahatlıkla ulaşılamayacak kadar yüksek bütçeli olması. Diğeriyse damgalanma endişesi. Psikolojik destek ihtiyacının işyerinde bilinmesi, pek çok kişi tarafından damgalanma endişesi hissettiriyor; ardında da çalışma ortamında zayıf halka olarak görülme kaygısı yatıyor.
Araştırmaya katılanların yüzde 87.9'u, kurumunun böyle bir hizmeti sağlaması halinde değerlendireceğini belirtmiş. Çalışanların yüzde 79.9'u akıl sağlığının iş hayatına olumlu yansıyacağını söylüyor.
PSİKOLOJİK DESTEĞİN İŞ HAYATINDAKİ FAYDALARI
HiDoctor CEO'su Ahmet Bal, çıkan sonuçları şöyle yorumluyor: "Araştırmada mutluluk bilincinin düşük çıkması, bu konuda toplumsal farkındalık yaratmak gerektiğini ortaya çıkarıyor. Farkındalık yaratmak için kurumların çalışanları nezdinde harekete geçmesi, etki alanını genişletecektir. Yöneticilere ise, özellikle ekiplerindeki çalışanları psikolojik destek almak konusunda yönlendirmeleri, öz farkındalık için gerekli araçları kullanmaya motive etmelerini hatta rol model olmaları çok önemli. Burada güzel olan gelişme, çalıştığı kurum tarafından psikolojik destek sağlanması durumunda bu desteği değerlendirme oranı yüzde 90 seviyesinde tespit edilmiş olması. Yani işverenlerin böyle bir hizmeti sunması karşılıksız kalmayacak. Belli ki günümüzde psikolojik destek ciddi bir ihtiyaç; hem ihtiyaç hem de çalışan tarafından bekleniyor. Demek ki, artık aksiyon lazım. Bireyler psikolojik desteğe dair tabularını yıkmalı. Dünya Sağlık Örgütü de bu sene psikolojik desteğin en temel ihtiyaçlarımızdan biti olduğunun altını çizdi. Psikolojik destek almayı normalleştirmenin zamanının çoktan geldi. Dile getirmekten çekinmemek hatta daha önce de bahsettiği gibi rol model olmak önemli. Kurum kültürünün bu yönde inşa edilmesi yöneticilerden başlayarak herkesin görevi. Kurumların ise bu desteği ulaşılabilir kılması ki, iş hayatının sürdürülebilirliği daha geniş anlamda da toplumsal fayda için kritik düzeyde önemli."
MAVİ YAKALILARI UNUTMAMAK LAZIM
Deloitte Türkiye Danışmanlık Lideri Hakan Göl ise, ortaya çıkan tablonun, kurumların esenlik paketlerine akıl sağlığı desteğinin ne kadar ve nasıl dahil ettiği sorusunu gündeme getirdiğini belirtiyor. Göl, "Var olan desteklerin çalışanlara yansımasıyla kurumların uyguladığını düşündükleri arasında farklar var mı, varsa neden diye sorgulanmalı. Bir yandan da kurumların esenlik paketi olarak sunduğu içeriklerin daha çok beyaz yaka çalışanlara göre tasarlanmış olduğunu unutmamak lazım. Sanayi sektörü ve mavi yaka iş hayatının en mutsuz kesimlerinden sonucu, bu anlamda da dikkate alınabilir. Kurumların akıl sağlığı anlamındaki sorumluğunun farkındalık yaratma, ihtiyacı belirleme, önlem alma noktalarında özellikle bu grup için aynı zamanda bir sosyal sorumluluk haline geldiğinin de altını çizilebilir" diyor.
İŞYERİNDEKİ YANLIZLIK TEHLİKESİ!
İş yaşamında yalnızlık kavramına dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi İTBF Sosyoloji Bölümü Öğr. Üyesi ve Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, "Sosyal yaşamda kendini yalnız hissetmeyenler işyerinde daha fazla yalnız hissedebiliyorlar" diyor. Prof. Süleymanlı, modern toplumların bir yarası olarak nitelendirilen yalnızlığın, günümüz insanının en büyük sorunlarından biri olarak değerlendirildiğini vurguluyor. Birbirleriyle sosyal ve fiziksel açıdan iletişimde bulunmasına rağmen, insanların zihinsel ve ruhsal açıdan yalnızlık çektiklerini dile getiren Süleymanlı, şunları aktarıyor:
"Günümüz toplumlarında kişilerin aile hayatlarında, sosyal çevresinde yüksek düzeylerde deneyimledikleri yalnızlık olgusu, iş yaşamında da sıkça görülen bir duruma dönüştü. Hatta sosyal yaşamda kendini duygusal olarak yalnız hissetmeyen bireyler, işyerinde daha fazla yalnız hissedebiliyor. Bununla ilgili de çeşitli araştırmalar var. Özellikle iş yaşamında rekabetin fazla olması, bencillik, narsistik eğilimleri üzerinden bir benlik yapısı inşa olurken işyerinde yalnızlık olgusu da derinleşerek bireyleri etkisi altına alıyor. Bunun yanında küreselleşme süreciyle birlikte hız kazanan iletişim ağındaki gelişmeler, modern kentlerin getirdiği yaşam koşulları, işyerinde yalnızlık duygusunu arttırarak yoğunlaştırıyor. Aslında üzerinde çok fazla konuşulmayan, fark edilse bile etkisinin derin boyutlarını belki biraz küçümsediğimiz işyeri yalnızlığını konuşmak, bununla ilgili olarak tespitlerde bulunmak hem kişilerin hem de şirketlerin her boyutta farkındalık kazanmasına neden olacaktır."
ESKİ YALNIZLIKLAR İLE YENİ DÜNYA ALGISI FARKLI
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, teknolojik imkanların hem yalnızlığa çare olduğuna hem de yalnızlığa neden olan bir faktör özelliğine değiniyor. İTBF olarak bir süredir yalnızlıkla ilgili sosyolojik araştırmalara devam ettiklerini ve yalnızlığın farklı boyutlarını incelediklerini belirten Prof. Dr. Arıboğan, eski yalnızlıklarla yeni yalnızlıklar arasında farklılıklar olduğunu dile getirerek, "Tarım toplumu, insanın yalnız kalmasına imkan vermiyordu. Bizim jenerasyonumuz mahalle kültürüyle büyüdü. Komşularımıza, aile büyüklerimize hesap veren çocuklardık. Türkiye hızlı bir şekilde sanayi toplumuna dönüştü. Ortaya çıkan modern insanlar, artık yalnızlaşmaya başladı. Birey olarak ön plana çıkan bir insan ve bireyin hakları, bireyin çıkarları diye konuştuğumuz 'birey ve diğerleri' diye tanımladığımız bir yeni dünya algısı oluştu" diyor.
"YENİ NEOYALNIZLIKTAN SÖZ ETMEK MÜMKÜN"
Modern dünyanın kişileri nesneleştirdiğini ve birer tüketim malzemesi gibi konumlandırdığını ifade eden Arıboğan, "Yalnızlıktan bile şikayet etmeyeceğimiz bir noktada kalıplara konduk ve sanki raflarda tüketim unsuru olarak piyasaya sunulduk. Fakat şu anda aynı zamanda bir başka uygarlık düzlemiyle daha karşı karşıyayız. Endüstri 4.0 dediğimiz, sanayi sonrasını da aştığımız yani postmodernitenin de postu haline gelen yeni bir dünya algısında, artık robotlarla yarı robotlaşmış şekilde ve yapay zekayla artırılmış gerçeklikleriyle bir başka dünya geliyor" diye konuşuyor.
Bundan sonra robotlarla arkadaşlık edebileceğimiz, yalnızlık duygularımızı evimizde istihdam ettiğimiz robotlarla geçirebileceğimiz, artırılmış gerçeklik dünyasında kaybettiğimiz annelerimiz babalarımızın yanında olabileceğimiz yeni bir dünya algısı da geldiğini aktaran Prof. Arıboğan, şunları paylaşıyor:
"Bugün yalnızlıktan söz ediyoruz ama tanımladığımız yalnızlık kavramı dışında, yeni neoyalnızlık diye bir şeyden söz etmemiz mümkün olabilecek. Onun için yaptığımız araştırmaları gelecekle ve gelmekte olan dünyayla ilintilendirebileceğimiz bir noktaya çekmek çok önemli. Bugün işyerindeki yalnızlıklardan bahsediyoruz ama görüntülü konuşma dünyası, yeni dünyanın en ilkel modu. Papirüsün üzerine yazı yazmaktan farklı değil, şu anda çevrimiçi buluşuyor olmamız. Yeni dünyanın tekerleğini henüz icat etmedik. O dünyada neye dönüşeceğiz bu da çok önemli bir şey. Belki bundan sonra önümüzdeki dönemle ilgili yeni yalnızlık tanımları üzerinden de araştırmalarımıza devam edebiliriz."
"YALNIZLIK HİSSİ İLE YALNIZ KALMAK BAŞKA ŞEYLER"
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan yalnızlık konusunda yeni çalışmaların olduğunu dile getirerek, "Yalnızlık hissi ile yalnız kalmak başka şeyler. İnsanlar kalabalığın içinde bile kendini yalnız hissedebiliyor. Bir insan yalnız olduğu halde yalnız hissetmeyebilir kendisini. Esas olan kişinin kendisini yalnız hissetmesi. Kalabalığın içinde yalnız hissetmek, işyerinde en çok rastladığımız yalnızlıklardan biri. İşyerinde yalnızlaştırarak mobbing uygulanabiliyor. İnsanları yok saymakla, selam vermemekle onu dışlamakla yalnızlaştırarak insanlar psikolojik taciz edilebiliyor. Dünya Sağlık Örgütü, dünyayı bekleyen üç büyük tehlikeye işaret etti. Bunlar gelir eşitsizliği, iklim değişikliği ve yalnızlık. Yalnızlık sessiz bir tehlike. Yalnızlığın kişilerde yaptığı etkiler, son yıllarda daha anlaşılır oldu" diyor.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ DE ETKİLİYOR
Yalnızlığın bağışıklık sistemi üzerinde de etkisi olduğunun açıklandığını kaydeden Tarhan, yalnız hisseden kişilerde Herpes (uçuk) ve zona hastalığının daha çok çıktığını, yalnız hissetmenin kişiye verdiği zarar açısından günde 1 paket sigara içme etkisi yaptığını ifade ediyor.
Bu kişilerde kaygı yüksek olduğu için beynin stres hormonunu daha çok salgıladığını da ifade eden Tarhan, "Bu kişilerde bağışıklık sistemi baskılandığı için, stres bağışıklık sistemini baskılıyor, baskıladığı için de bu kişilerde uyuyan uçuk gibi virüsler harekete geçiyor. Aktif hale geçiyor. Sık sık çeşitli aft, zona, uçuk, Behçet hastalığı gibi hastalıklar daha çok ortaya çıkmaya başlıyor" diyor.
Yapılan bir araştırmaya göre, sıklıkla görülen Herpes virüsü enfeksiyonunun bağışıklık sistemini düşük olduğunu gösterdiğini, vücutta ağrı, yorgunluk ve depresif belirtilerin de yalnızlık hisseden kişilerde yüzde 50 daha fazla çıktığını anlatan Tarhan, "Yalnızlık sinsi bir hastalık gibi etkiliyor. Yalnızlığı artıran en önemli sebep Covid-19 pandemisi oldu" diye konuşuyor.
"AİDİYET DUYGUSU BİR İNSAN İÇİN KİMLİK, ÇADIR GİBİDİR…"
Yalnızlığın neden olduğu konusuna da değinen Tarhan; tüm dünyada eşitsizliğin, ırkçılığın, yoksulluğun ve yabancı düşmanlığının artmasının aidiyet duygusuna zarar verdiğini söylüyor.
Tarhan, "Aidiyet duygusu, kimlik; bir insan için çadır gibi. Ormanda çadırın yoksa güvenli uyuyabileceğin yer yoksa uyuyamazsın orada. Nereden yılan, çıyan geleceğini bilemezsin. Aynı şekilde insanın sosyal hayatta da güvenli alan ihtiyacı var. Yalnızlık duygusu olan kişiler güvenli alan ihtiyacını karşılayamıyorlar. Kendilerini güvende hissetmedikleri için uykuda bile tedirgin oluyorlar. Yalnızlık ruh sağlığını çok olumsuz etkiliyor. En yalnız kişiler de şizofrenlerdir. Şizofrenin en önemli özelliği ne? Otistik yaşam tarzıdır. Dünyadan kopuk, kendi dünyalarında sahte bir dünyada yaşıyorlar. Yalnızlığın patolojik hal almış şeklidir" açıklamasında bulunuyor. İnsanın toplum içinde kendini yalnız hissetmeden yaşamayı başarabilen bir varlık olduğunu da dile getiren Tarhan, insanların sosyal ilişki kuramadığı zaman yalnız hissettiğini kaydediyor.
"BU SORUN DÜNYADA ÇIĞ GİBİ BÜYÜYOR"
Toplumda narsistik kişilik bozukluğu olanların da kendilerini, özel ve üstün gördükleri için kaçınılmaz olarak yalnız olduklarını anlatan Tarhan, eleştiriye kapalı insanların da yalnız olduğunu dile getiriyor. Yalnızlığın büyüyen bir sorun olduğunu da söyleyen Tarhan, "Yalnızlık artık halk sağlığı sorunu oldu" diyor. Tarhan, dünyada yalnızlığın çığ gibi büyüyen bir sorun haline geldiğini de belirterek, Türkiye'de karar vericilerin bu konuyu gündeme alması için çalıştıklarını aktarıyor. Dijitalleşmeye de işaret eden Tarhan, "Dijitalleşmek yalnızlığa çözüm olabiliyor. Otonom robotlar insanların yalnızlığını giderecek cevaplar verebiliyor, fakat bu sefer de sosyal izolasyon ortaya çıkıyor" diyor.
"Yalnızlığın ilacı dijital detoks!"
Prof. Dr. Gül ERYILMAZ / Psikiyatri Uzmanı
Yalnızlık, Peplau ve Perlman tarafından 'hoş olmayan öznel psikolojik durum' olarak tanımlanıyor. Literatürde de duygusal, toplumsal, kronik, geçici ve kültürel gibi tipleri tanımlanmış. Depresyon, anksiyete bozuklukları gibi psikolojik hastalıklar hatta kanser vakaları yalnızlarda daha fazla. Elimizdeki teknolojik dünya ile kurulan ilişkinin bizi yalnızlaştırdığı bu çağda dijital detoks yapılmasında, sosyal gruplara dahil olunmasında çok fayda var. Weiss tarafından yalnızlık, kişinin ihtiyaç duyduğu sosyal ilişkilerinin yetersiz olmasına veya var olan sosyal ilişkilerinde kişinin arzu ettiği yakınlığın, duygusallığın ve samimiyetin olmamasına gösterilen bir tepki olarak ifade ediliyor. Bir kısım sosyologlar yalnızlığı, kötü yalnızlık ya da tek başınalık gibi bir ayrı kategoriden bahseder. Yalnızlığın tek başınalık gibi tercih edilmeyen ve yıkıcı sonuçları olabilen bu halinin hem biyolojik hem de ciddi psikolojik yan etkileri olacaktır. Yapılan bir hayvan deneyinde farenin sosyal ortamdaki beyin incelmeleri ile izole tutulduktan sonraki beyin incelemeleri arasında ciddi fark vardır. Sosyal izolasyondaki fare beyninde, sinir zarlarında olgunlaşma sürecinde bozulma ortaya çıkmıştır. Bu nedenle yalnızlık sadece bireysel değil, bu dijital çağda toplumsal bir sorun olarak görülmelidir.