Bir beyaz altın hikayesi...

Anadolu’nun derinliklerinden çıkan, ustaların ellerinde sanata dönüşen bir miras: Lületaşı. Eskişehir’de beyaz altın olarak bilinen bu değerli taş sadece şekil almıyor; konuşuyor, şifa veriyor, direniyor. Bir zamanlar Osmanlı’nın dünyaya açılan ilk madeni olan lületaşı, bugün yeniden bir kültürel direnişe ilham veriyor.
28.07.2025 12:12 GÜNCELLEME : 28.07.2025 12:12

SELMA ŞENOL/ "Anadolu topraklarında bulunur beyaz inci bir taş. Deniz onu kucağından Anadolu'nun bu eşsiz köşesine bırakmıştır. Gün be gün sessiz haykırışlarla bakar. Anadolu insanını çağırır, 'Beni bir an önce kurtarın toprak altından da sizin ülkeniz için değerleneyim. Bundan 3000 yıl önce Kral Midas beni tacını süslesin diye işledi de siz mi işleyemeyeceksiniz? der. Onu dünyada çok insan duyar ama Anadolu'da onun sessiz çığlığını duyanların sayısı çok çok azdır…"

Eskişehir Anadolu Lisesi Bilim Fen ve Teknoloji Kulübü araştırma grubunca hazırlanan "Yer altında bir gelin: Lületaşı" çalışması bu sözlerle başlıyor. 18. yüzyılın ortalarında işletilmeye başlanan lületaşı, Osmanlı İmparatorluğu'nun ihraç ettiği ilk yeraltı kaynaklarından biri. İki asır boyunca bütün dünya pazarlarına taşınmış olan bu taşımız bugün sınırlı bir alanda üretilip işlendikten sonra piyasaya sunuluyor.

Anadolu'da sadece Eskişehir yöresinde çıkartılan ve adına beyaz altın denilen lületaşının zamanla keşfedilen özellikleri, ona kıymetli taşlar arasındaki ayrıcalıklı yerini kazandırdı.

Eskişehir'de lületaşı rezerv bakımından başlıca 3 bölgeye ayrılıyor. En zengin rezervler Eskişehir'in doğusunda Merkez'e 83 km. uzaklıktaki Mihalıççık ilçesine balı Kayı köyünde bulunuyor. Türkmentokat ve Başören köylerini de içine alan Sarısu bölgesi ve Alpu'nun güneybatısındaki Gökçeoğlu bölgesi de yine beyaz altın bulunan bölgelerden. Eskişehir'in batısında yer alan 500 dönümlük Nemli bölgesinin (Kümbet) rezerv kapasitesi ise biraz sınırlı. Lületaşı doğada patates yumruları şeklinde bulunan ve sabun gibi kolaylıkla yontularak işlenebilen sepiyolit kil minerali türü. Kolay işlenebilmesi ve tütünün nikotinini emme özelliği nedeniyle asırlardır lüle yapımında kullanıldığından lületaşı adını almış. Eskişehir civarında çıkartılıp dünyaya tanıtıldığı için Eskişehir taşı olarak da biliniyor. Bu değerli taşın bilinen bir diğer adı ise 'denizköpüğü'dür. Kısacası sepiyolit=Lületaşı=Denizköpüğü=Talay köpüğü=Meerschaum=Eskişehirtaşı görüldüğü gibi tüm kavramlar aynı minerali ifade ediyor.

COĞRAFİ İŞARETİ İLE AB GÜVENCESİ ALTINDA

Denizköpüğü adı ilk olarak büyük liman kentlerinde ticaretle uğraşan Levantenler tarafından kullanılmıştır. Sepiyolit adı ise ilk olarak E. F. Glocker tarafından 1847 yılında bir tür mürekkepbalığının (sepia) kemiklerine benzerliğinden dolayı kullanılmıştır. Lületaşı halk arasında "Akta ve Patal" terimleri ile de anılmaktadır. Farsça emzik, tütün içmeye yarayan ağızlık anlamına gelen "Lûle"den dilimize geçmiştir. Günümüzde lületaşı coğrafi işaretler kapsamına alınarak tescillenmiş ve literatüre "Eskişehir Lületaşı" olarak geçmiştir. Coğrafi işaret belgesi alan bu cevherimiz böylece hem ülke tanıtımında hem de kalitesinin korunmasında Avrupa Birliği güvencesi altına girmiştir.

Lületaşı sertliği az, hafif gözenekli lifimsi, çıkarıldığı zaman çok yumuşak ve kolay işlenebilen kirli beyaz renkli bir sulu magnezyum silikat mineralidir. Pipo, kolye, ağızlık, tavla taşı, büyük heykelcik gibi çeşitli süs eşyaları yapılan bir sepiyolit taşıdır.

KAPALIÇARŞI YANGININDA BİR TEK BU TAŞ YANMADI

Tüpte ısıtıldığında suyunu kaybeder ve rengi koyulaşır. Çok iyi bir emicidir. Doğal halde iken kendi ağırlığının %250 si kadar suyu absorbe edilebilir. İğnemsi kristal aglomerası şeklinde demetlerden oluşan mineral su ve diğer polar çözücülerde dağılarak bunların özelliklerinin istenilen düzeyde ayarlanabilmesini temin eder. Kuru iken suda yüzecek kadar hafiftir. Gözenekli yapısı içinde tuttuğu doğal nem taşın toprak altından temiz çıkmasına ve kolay işlenmesine neden olur. Elle kullanılabilen madde kesicilerle işlenebilecek sertlikteki bu değerli taşın sertliği 2-2,5 olarak hesaplanmıştır. İşlendikten sonra kurutulan lületaşı kaybettiği nem oranında hafifler ve önemli bir direnç kazanır. Özgül ağırlığı 1-1,5 civarında ve ısıya dayanıklı olan bu taşa ilişkin ilginç bir anekdot da bulunuyor: İstanbul'da büyük kapalı çarşı yangınında yalnız lületaşlarının yanmaması ısıya dayanaklılığının ispatı olarak gösteriliyor.

ÖNEMLİ BİR ŞİFA KAYNAĞI

15 yıldır Eskişehir'de lületaşı işlemeciliği yapan Mehmet Çalışkan kullanım yerleri çok farklı olan lületaşının, 750 dereceye kadar ısıda zarar görmeyen hafif yapısıyla uzay araştırmalarında dahi kullanıldığını söylüyor. Çalışkan, izolasyon özelliği nedeniyle lületaşının roketlerde izolatör olarak kullanıldığına dikkat çekiyor. Çalışkan'a göre Eskişehir'in bu beyaz altını aynı zamanda şifa dağıtıyor:

"Taşımız kildir. Kilin magnezyum ve silisyumla birleşip hidrotermal etkilerden geçerek hidratlaşmış kil mineralinin kayaç halini almış halidir. Magnezyum içeriği nedeniyle, tene temas ettiğinde tiroid bezinin çalışmasına destek olur. Alzheimer riskini aza indirir, hafızayı güçlendirir. Toksin emici özelliğinden dolayı negatif enerjiyi pozitif enerjiye çevirir. Egzoz ve sigara dumanı gibi soluduğumuz ağır metallerin zararlı etkilerini vücudumuzdan hızlı atılımında faydası var. Ve radyasyonu emer. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Strese karşı rahatlatıcıdır. Bu taşın artıkları bile kıymetlidir, kalan talaşları da değerlendiriyoruz. Toplayıp presleyerek, zeytinyağlı ve limonlu sabun yaptık. Emilim özelliğinden dolayı yağlı sivilceli ciltlere faydası var."

Vücuda temas eden taşın, zamanla renk değiştirdiğini ve vücudumuzdaki zararlı maddeleri çektiğini aktaran Çalışkan, bu taşın gerçek özelliklerinin birçok esnaf tarafından dahi bilinmemesini şu sözlerle eleştiriyor:

"Odunpazarı'nda 200 dükkan varsa bunların içinde bu taşın ne olduğunu, içeriğini bilmeyenler var. Hala bu taşa deniz köpüğü diyenler var. Müşterilerine anlatırken, sararmaz, renk değiştirmez, her zaman beyaz kalır diyorlar. Oysa öyle değil. (Burada cebinden kendi lületaşı tespihini çıkarıyor) Bu tespih 5 yıl önce tezgahtakiler kadar beyazdı, ama zamanla vücudumdaki zararlı maddeleri çektiği için böyle sarı bir renk aldı ki doğrusu da budur. Biz her zaman bu taşı araştırmaya öğrenmeye devam ediyoruz. Bir müşterim bu taşın suyunun içilip içilemeyeceğini sordu. Ben denemedim. Ama deneyenler var. Kendisi de zaten Bursa Uludağ Üniversitesi'nde bu taşın suyunun içilmesinin sağlığa yararı bulunduğunun kanıtlandığını söyledi. Bu taş günde 12 saat elimde zaten, benim içmeye ihtiyacım yok, çünkü şükür ki sağlıktan yana hiçbir rahatsızlığım yok."

İŞLENMEDEN İHRACI YASAK

Günde 12 saat çalışarak yaklaşık 45 tespih yapabilen Çalışkan, İstanbul'da daha önce stresli bir işte 7-8 yıl çalıştığını, lületaşı ile hobi düzeyinde damadı sayesinde tanıştığını anlatıyor. Çalışkan'a göre bu tanışıklık onu stresten uzaklaştırıp başka bir dünyaya götürmüş:

"15 yıldır bu işi yapıyorum. Tatilimiz yok, biz tatillerde bayramlarda asil işi yaparız çünkü. Ancak yorulduğumu hiç hissetmiyorum. Buraya gelen herkese defalarca lületaşının faydalarını, nasıl işlendiğini anlatıyorum. Uzun süre çalışmama rağmen kendimi dinç hissediyorum. Bunun sebebi taşın kendi özelliği sanırım. Beni rahatlatıyor, stresimi atmamı sağlıyor. Hobi olarak başladım, hobi olarak devam ediyorum. Damadım evde yapıyordu bu işlemeciliği. Eskişehir'e gelip giderken gördüm. Ben de yapayım dedim, çok hoşuma gitti. İstanbul'a devam etti. Günde 150 kilometre yol yaptığım olurdu, eve geldikten sonra otururdum taş işlemeye, gece 12'ye kadar. Sabah da dinç bir şekilde kalkardım."

Mehmet Çalışkan lületaşının işlenmemiş haliyle yurtdışına çıkartılmasının yasaklandığını da dile getiriyor. Bunun sebebi, kaybetmeye yüz tutmuş değerler arasına girmesi.

"Biz esnaflar taşı köylülerden temin ediyoruz. Bize taşı çıkartıp temizleyip getiriyorlar. Biz de küpler şeklinde kesip havayla temasını kesmek için poşetleyip saklıyoruz. Havayla temas ederse kurur." diyen Mehmet Çalışkan Türkiye'nin dünya lületaşı rezervinin yaklaşık yüzde 70'ine sahip olmakla birlikte aynı zamanda dünyanın en kaliteli lületaşı yataklarına sahip olduğunu, ancak bu değerli taşın uluslararası alanda yeterince tanıtılamadığını ifade ediyor.

REZERV 100 MİLYON TONDAN FAZLA

Çeşitli sivil toplum örgütlerinin yaptıkları araştırmalara göre, sepiyolitin Eskişehir Afyon, Kütahya, Konya, Çanakkale, Bilecik ve Bursa bölgelerinde önemli rezervleri bulunuyor. Ancak sadece Eskişehir bölgesindeki ocaklar işletilmekte. Diğer illerimizdeki rezervler hakkında yeterli bir arama yapılmış değil. MTA kaynaklarına göre ülkemizdeki tahmini rezerv oranı 100 milyon tondan fazla.

Bir dönem Eskişehir Lületaşı Esnafları Derneğinin Başkanlık görevini de yürüten, lületaşı ustalarından Behçethan Aktaş da dünyada Çin, Kore, Finlandiya, Yunanistan, Fas, Fransa, İspanya, Avusturya, ABD, Japonya, Tanzanya, Meksika ve Güney Afrika'da lületaşının çıkarıldığını ancak en büyük rezervin Türkiye'de olduğunu ifade ediyor. Aktaş "Türkiye dünyanın rakipsiz işlenmiş lületaşı ürünlerinin ihracatçısı konumunda. Bunda 1968'deki ham lületaşı ihracatının yasaklanmasının büyük payı var. İhracat yasağından önce lületaşı yabancı ülkelere 20 x 90 cm. ebatlarında ve 35 cm. derinliğindeki tahta sandıklarla gönderilir ve toplam üretim bu sandıklar baz alınarak hesaplanırdı. Günümüzde işlenmiş lületaşı ürünleri (bata pipo olmak üzere) özel tasarlanan ambalajlarıyla yurtdışına gönderiliyor" diyor.

Aktaş'ın verdiği bilgiye göre, maden ocaklarından oldukça zahmetli yöntemlerle çıkarılan lületaşı yumruları, önce ocaklarda rutubetli bir yerde ıslak çuvallarla örtülerek bekletiliyor ve bünye suyunu kaybetmemesi sağlanıyor. Sonra çırpma, saykal, kaba, lama, aris, perdah, tandırlama, ıslak aba, oyma, yağlı aba, parlatma ve tasnif işlemlerine tabi tutuluyor. Böylece yarı mamul haline gelen lületaşı, iriliklerine göre 7 gruba ayrılarak atölyelere satılıyor.

Eskişehir bölgesinde çıkartılan lületaşları yöre deyimleriyle Sırmalı, Birimlik, Pamuklu, Daneli, Orta, Dökme ve Cılız olmak üzere yedi çeşit.

PİPO YAPIMINDA PAMUKLU TERCİH EDİLİYOR

Cılız lületaşı, sigara ağızlığı, kolye ve parçalı bilezik gibi eşyaların yapımında ve toz haline getirilerek presleme ile pipo astarında kullanılıyor. Sıralamalı lületaşı, kabartma başlı ve saksafon tipi büyük pipo ve sanat eserleri değeri taşıyan vitrin süsleme eşyalarında tercih ediliyor. Pipo yapımına en elverişli lületaşı cinsi pamuklu olarak adlandırılıyor.

Lületaşının en çok kullanılan alanı olan pipo imalinde el sanatı önde gelmektedir. Yapılan pipo türleri, düz, kabartma, başlıklı, saksafon ve çillim diye sınıflandırılmaktadır. Pipo yapımının yanı sıra, iyi kaliteli büyük lületaşı (sırmalı) oyma ile sanat eserleri haline getirilmekte, ufak lületaşları ise küçük heykel, sigara ağızlığı, broş, kolye, iğne, tespih ve bilezik yapımında kullanılmaktadır.

M.Ö.3000'Lİ YILLARA AİT PARÇA VAR

Arkeolojik çalışmalar kapsamında Demircihöyük'te yapılan kazılarda M.Ö. 3000'li yıllara tarihlenen birde lületaşı parçası bulunmuş. Ne amaçla yapıldığı tespit edilemeyen bu parça lületaşının yaklaşık 5000 yıldan beri bilindiğini ortaya koymaktadır ve parça halen Eskişehir Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

Emek isteyen bu sanat, Türk sanatçılarının ilgisini ancak 1920'li yıllarda çekmiş. Sanatın pazarlanması ile ilgili ilk ciddi çalışmalar Ali Osman Denizköpüğü tarafından başlatılmış. Daha sonra bu işletmecilik Çarşı Camii civarındaki küçük dükkanlar gelişip yaygınlaşarak Eskişehir için önemli bir geçim kaynağı haline gelmiş. Hammadde olarak üretimi 1954 yılına kadar Taş Ocakları Nizamnamesi kapsamında çalıştırılmış, 1954ten sonra ise maden kanunu kapsamı içine alınmış. Ham olarak ihracatının 1968 yılında durdurulmasından sonra birçok yeni atölye faaliyete başlamış.

ALÇIDAN YAPILAN ÜRÜNLER LÜLETAŞI DİYE SATILIYOR

Sektörün tanıtım yetersizliği ile birlikte önemli bir sıkıntısı, alçı ile yapılan ürünlerin lületaşı diye satılıp pazarlanması. Lületaşı ürünlerin işlenmesinden arta kalan tozlar ile alçı karıştırılarak lületaşı benzeri ürünler üretiliyor ve bunlar piyasada oldukça düşük fiyatlara satılıyor. Bu nedenle hakiki lületaşı ürünler sahteleriyle rekabet edemiyor. Behçet Han Aktaş bu durumda mecburen el emeği ürünlerde fiyatın aşağı çekildiğini, ustaların hak ettiği kazancı alamadığını anlatıyor.

70 yıla yakın zamandır lületaşı ile uğraşan Cihangir Aktaş, artık lületaşı ustasının yetişmemesinden şikayet ediyor. Eskişehir'de lületaşı işleme konusunda birçok ustanın bu mesleği devam ettirmek için ellerinden geleni yaptığını belirten Aktaş, bunun yeterli olmadığını, çıraklığa özenen olmadığı için artık bu sanatın yavaş yavaş bittiğini söylüyor. Ataş, meslek okullarında ve üniversitelerde bu konuda derslerin okutulması gerektiğine inanıyor.

Eskişehir Sanat Derneği Başkanı Şehabettin Tosuner de artık büyük ustaların daha ziyade yurtdışına çalıştığına dikkat çekiyor. Bu işin gelirinin iyi olduğunu ifade eden Tosuner, "Rahmetli İsmail Özer onlardan biriydi, heykeltraş türü çalışmaları ile ABD'ye yaptığı satışlardan Eskişehir'de iki katlı ev yaptırmıştı" diyor.

Tosuner aslında lületaşı işlemesi yapanların usta değil birer sanatçı olduğunu da ifade ediyor: "Bu sadece bir el becerisi değil. Düz bir pipo yapıyor, adeta tornadan çıkmış gibi. Biz de zaten bunun bir sanat olduğunu kabul ederek derneğimizde lületaşına ilişkin bir araştırma geliştirme birimi oluşturduk, sergiler düzenleyerek tanıtımını yapmaya çalışıyoruz."

Şehabettin TOSUNER / Eskişehir Sanat Derneği Başkanı

"Atatürk işletmeciliğini teşvik etti"

Lületaşı yerin metrelerce altından çıkarılan özel bir taş. Sanatçı elinde birer sanat eserine dönüştüğü için biz Sanat Derneği olarak zaman zaman lületaşı ile ilgili etkinlikler ve sergiler yapıyoruz. Tanıtım amaçlı olarak etkinlikleri şehir dışına da taşıyoruz. Düzenli olarak paneller düzenliyor, vefat eden lületaşı sanatçılarımızı anıyoruz. Lületaşının tanıtım anlamında gereken değeri görmediğini düşünüyoruz. Bu yolda çaba gösteren bizim gibi derneklerin ekonomik olarak güçleri yeterli değil. Şehirde lületaşını ilk olarak ermeniler işlemeye başlamıştı, sonrasında müslümanlar ilgi göstermiş. Atatürk lületaşının gelişimini bizzat teşvik etmiştir. Yaşamı boyunca Eskişehir'e 21 kez gelen Atatürk, bir defasında tren garında bir camekanda lületaşı satan birini görmüş, yaklaşmış incelemiş. Sonra demiş ki, "tabiatın size bahşettiği bu büyük kıymet burada işleniyor, burada tanıtın ve sahip çıkın" Sonra bir lületaşı ustasını bilgisini daha da derinleştirmesi için İtalya el sanatları fuarına gönderiyor. Fuarda düzenlenen yarışmada birinciliği işte bu usta alıyor. Aynı ustayı İzmir Fuarına tanıtım amaçlı stant açması için gönderiyor. Osmanlı döneminin tek gelir kaynağı olan maden ticaretinde lületaşı büyük yer kaplıyordu. 1965-66 yıllarına kadar lületaşı ham olarak Eskişehir'den Viyana'ya gidiyor, orada Viyana taşı olarak ünleniyordu. Bugün Viyana'da Tütün Müzesi var, ordaki pipoların ağızlıkların yaklaşık yüzde 95'i lületaşından yapılmadır. Ama 1930'lardan sonra lületaşına ilgi ülkemizde azaldı. Şu anda sanatçı da az, maden ocağı da az. Çünkü oldukça iptidai koşullarda bu taş yerin altından çıkarılabiliyor. İhracatına baktığımızda is 2003 yılında 127 bin 799 dolarlık ihracat yapıldığını, 2008 yılında bu rakamın 917 dolara düştüğünü görüyoruz, ne yazık ki sonraki yıllara ait bir ölçüm elimizde yok.

5 kuşak lületaşı ustası bir aile

5.kuşak bir lületaşı ustası olan Behçethan Aktaş, ailesinin lületaşı ile ilişkisini şu sözlerle anlatıyor:

"Dedem Abdürrezzak Efendi son Padişah Vahdettin'in felsefe öğretmenliğini yapmaktadır. Eskişehir'de çıkan beyaz madenle özellikle Avustralyalıların ilgilendiğini görünce bir nevi raportör olarak Sepetçi köyüne gönderilmiş. Lületaşı ile ailemiz ilk o zaman tanışmış. Yani genlerimde var."

1863 yılında Eskişehir'in sonradan adı Beyaz Altın olarak değiştirilen Sepetçi köyünde Fransızlar lületaşı ocaklarını çalıştırıyor. Aktaş ailesinin büyük dedesi Fransızların başında müdür olarak çalışmaya başlıyor. 1877-78 Dünya harbinde Fransızların köyden ayrılması ile işi devam ettiriyor. Çocukları da bu işe yöneliyor. 1920'de aile Avusturya'ya lületaşı hammadde ihracatına başlıyor. Aile işletmesi halen yaşayan ustaların en kıdemlisi olan Cihangir Aktaş ve oğlu Behçethan Aktaş tarafından Odunpazarı'nda faaliyetini sürdürüyor. Odunpazarı'nda Atlıhan'ın lületaşı için adeta bir nimet olduğunu söyleyen Cihangir Aktaş, buranın lületaşı için bir gelişme döneminin başlangıcı olduğunu ve Eskişehir'e gelen yerli ve yabancı turistlerin yüzde sekseninin buraya uğramadan ve alışveriş yapmadan gitmediğini belirtiyor.

Köylüler maden mühendisi gibi

Çıkarmak için en fazla 150 metreye inilebiliyor

Lületaşı madeni 50 cm genişliğinde 1 metre uzunluğunda yerin altındaki kuyulardan çıkartılıyor. 4-5 metre aşağıda ocaklar sağlamlaştırılıyor. Halatlar yaparak basamaklar oluşturuluyor. 10 metre derine inildiğinde sağda ve solda galeriler şeklinde lületaşı görülmeye başlanıyor. Cihangir Aktaş teknoloji kullanılmadığı için, 450 metre yerin altından çıkarılabilecekken halen en fazla 150 metreye inilebildiğini, çoğu sahanın hala bakir olduğunu anlatıyor. Bu değerli taşın çıkartılmasının çok zahmetli olduğunu anlatan Behçet Han Aktaş, "Bir meslekleri de çiftçilik olan köylülerimizin hepsi birer maden mühendisi gibidir. Nerede bu madeni bulacaklarını, hangilerini çıkaracaklarını çok iyi bilirler" dedi.

Türkiye'nin taşını Avusturya sahiplenmiş

Morfolojik özellikleri bakımından "deniz köpüğü, sabun köpüğü" ile olan benzerliğinden ötürü tüm dünyada Almanca "Meerschaum" (deniz köpüğü) adı yaygın olarak kullanılmaktadır. Uzun yıllar lületaşı ticaretinin merkezi konumunda olan Viyana'dan dünyanın diğer yerlerine ihraç edilmesi, lületaşı ticaretini tekelinde tutması bu taşımızın bir dönem uluslararası pazarlarda "Viyana taşı" olarak anılmasına sebep olmuş.

Üretim yöntemi ve teknolojisi

Ülkemizde lületaşı üretimi 200 seneden beri genellikle ilkel metotlarla yapılmaktadır. Lületaşı bulunan seviyelere tahkimatsız bir kuyu ile inilip dar galeriler sürülerek yapılan en eski metotta ikili veya üçlü ekiplerle çalışılır. Bu metoda çıkrık yöntemi denilmektedir. Son yıllarda madencilikte bazı gelişmeler görülmekte, bir veya iki kompresör kullanılarak kuyu-galeri sisteminde 5-10 işçi çalıştırılabilmektedir. Bazı işletmelerde ise, derin kuyular sürülerek madencilik yapılmakta, ancak yeraltı suyu problemi ve pompaj işlemi maliyetleri yükseltmektedir. Açık işletme yönteminde kazma işlemi 5 metre derinliğe kadar dozer ve kepçelerle yapılmakta, ancak derinlik arttıkça madencilik zorlaşmaktadır.

Lületaşı ve sepiyolit madenciliği, çevreye etkisi fazla olan işletmeler değildir. Üretim sonrası zenginleştirme veya kimyasal muamele gibi bir işleme girmemekte, genel olarak ocaktan çıktığı şekli ile mamul hale getirilmekte ya da pazarlanmaktadır. Çevre ile ilgili tek sorun, işletme pasalarının stoklanması ve açık ocak yerlerinin restorasyonu konusundadır. Bu da planlı üretim ve işletme sonrası restorasyon çalışması ile aşılabilmektedir.

BİZE ULAŞIN