Dehşet senaryosu: Küresel uygarlık çöker mi?

Bir nükleer silahın kullanılmasına okey denirse arkasından ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü gelir. Ta ki, kitlesel bir yıkım olana kadar. Dünyanın neresinde olursanız olun, sığınaklarda, metro istasyonlarında yaşamaya çalışın, bin kadar nükleer silahın kullanıldığı bir savaşta ölme ihtimaliniz çok yüksek...
30.03.2022 13:41 GÜNCELLEME : 31.03.2022 00:00

ALEV RİGEL Bir nükleer silahın kullanılmasına okey denirse arkasından ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü gelir. Ta ki, kitlesel bir yıkım olana kadar. Dünyanın neresinde olursanız olun, sığınaklarda, metro istasyonlarında yaşamaya çalışın, bin kadar nükleer silahın kullanıldığı bir savaşta ölme ihtimaliniz çok yüksek...

Rusya-Ukrayna savaşı, korkutucu bir ihtimali akla getiriyor. Savaş, nükleer silahların kullanılacağı bir savaşa dönüşebilir mi? 1970'lerde çılgınca bir silahlanma yarışı vardı. Bu silahların çoğu nükleerdi. ABD ve Rusya (o zamanki adıyla Sovyetler Birliği), sürekli müzakereler yürütüp, bu silahların sayısının sınırlandırılması için çaba harcıyordu. O yıllarda Amerikalılar, bu süreçten espri bile çıkarmıştı. "Üçüncü Dünya Savaşı'nın silahları, nükleer olacak. Dördüncü Dünya Savaşı'nda ise en gözde silah, yontma taş balta olacak." Yine o yıllarda büyük bir savaş yoktu. Bugün durum farklı. Günümüzde nükleer silah kullanma ihtimalini, "Küresel Felaket Riski Enstitüsü" direktörü Seth Baum değerlendirdi. BBC'de yayınlanan yazısını sunuyoruz:

Geçen hafta bir gün, sabah uyandığımda yaptığım ilk iş, güneşin parlayıp parlamadığını görmek için pencereden dışarıya bakmak oldu. New York City'deki evimin çevresi, son derece sakin ve normaldi. Kendi kendime, "Neyse ki, bu geceyi de nükleer savaşsız atlatmışız" dedim. ABD'nin düşünce kuruluşlarından (think tank) "Global Catastrophic Risk Institute"de çalışıyorum. İşim, insanlığın gelecekte karşı karşıya olacağı ağır tehditler üzerine kafa yormak. Dürüst olmak gerekirse, ertesi gün nükleer silahların kullanılacağı bir dünyayı nadiren düşünerek uykuya dalarım.

KÜRESEL UYGARLIK ÇÖKER Mİ?

Rusya'nın Ukrayna'yı istila ettiği ilk günlerde olaylar o kadar hızlı gelişti ki savaşın nükleer silahların kullanılacağı boyuta ulaşması işten bile değil. Kendi ülkem ABD'nin Ukrayna tarafında olması, Rusya'yı komşusunu nükleer hedef olarak göreceği bir boyuta tırmandırıyor. Şanslıyız ki böyle birşey şimdiye kadar olmadı.

Olma ihtimaline karşılık ciddi sorular ortaya çıkıyor. Her şeyden önce bireyler, "Güvenli bir sığınak bulabilir miyim?" sorusunu soruyor kendine. Sivil toplum kuruluşları, "Küresel besin üretim sistemleri, nükleer kış için hazırlıklı mı?" sorusuna cevap bulmaya çalışıyor. En kötü senaryo ile nükleer savaş, küresel uygarlığın çökmesine ve geleceğimizin belirsiz olmasına yol açabilir mi? Bu riskleri değerlendirmek, şu günlerde üzerinde en çok odaklandığım konu. Bugünlerdeki gelişmeleri nasıl yorumlamak, belirsizliklere nasıl yaklaşmak gerekir?

Hepimizin karşı karşıya olduğu riskleri, bazı olaylar ışığında ele alabiliriz. Örneğin, bir trafik kazasında ölme ihtimaliniz yüzde kaçtır? Siz belki ölmediniz ama ölen çok oldu. Bu alanda yapılan araştırmalar, sizin aracınız olup olmadığı, kalabalık kentlerde mi yaşadığınız yoksa yaşamınızın sessiz, sakin bir kasabada mı geçtiği, kaç yaşında olduğunuz (reflekslerinizi hızlı bir şekilde kullanamayacağınız kadar yaşlı mısınız), ne kadar sıklıkla direksiyon başına geçtiğiniz, önceki kazaların istitastikleri, ölümlü kazaların nedenleri vs gibi pek çok bilginin derlenmesi, sizin kaza kurbanı olup olmayacağınızı belirleyen unsurlar olacaktır. Aksi halde sigorta sektörü, işini yapamaz hale gelirdi.

Fakat nükleer bir savaşta ölme ihtimaliniz, aynı yöntemlerle hesaplanamaz. Çünkü bir önceki nükleer savaşın verileri yeterli olmaz. İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarında Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan nükleer bombalar, 77 yıl önceydi. İkinci Dünya Savaşı başladığında nükleer silahlar henüz icat edilmemişti. Üstelik nükleer silah sahibi tek ülke, ABD'ydi. Nükleer caydırmazlık diye birşey yoktu. Bu tür silahların kullanımına karşı bir tabu da yoktu. Kullanımını yasaklayan ya da silahları kısıtlayan uluslararası anlaşmalar yoktu. Kullanan ülkenin (ABD), "Bana da misilleme yaparlar" endişesi yoktu.

HİÇ BİRİ KAMUOYUNA AÇIKLANMADI

1962'de bir haftadan uzun süren Küba Füze Krizi'nde ise ABD bu kez, nükleer silah sahibi Sovyetler Birliği ile karşı karşıya kaldı. Nükleer bir savaşın eşiğinden dönüldü. Buna benzer, 74 değişik durum, (ki bunların 59'u benim çalıştığım grup tarafından derlendi) yaşadığımızın farkındayım. Bunların hiç biri kamuya açıklanmadı. Atmosferde bir asteroid patlaması bile nükleer bir savaşı "yanlışlıkla" tetikleyecek muhtemel olaylardan.

Her tür senaryoyu ciddiye almak zorundayız. Açık konuşmak gerekirse belli başlı iki tür senaryo var. Birincisi nükleer savaşı bilerek, isteyerek başlatmaktır. Bu durumda "ilk vuran" ülke durumunda olursunuz. İkincisi ise yanlışlıkla, kazara yapılan nükleer saldırıdır. Bu, taraflardan birinin nükleer saldırı altında olduğunu zannederek karşı hamlede bulunmasıdır. 1983'te yaşanan Able Archer olayı, bunun bir örneğidir (Able Archer olayı, kasım 1983'te gerçekleştirilen NATO tatbikatıydı. Amaç, nükleer saldırıyla sonuçlanan bir çatışmayı, simüle etmekti). Sovyetler Birliği, bu tatbikatı yanlış yorumlamıştı. 1995 Norveç roket olayında ise Amerikalı ve Norveçli bilim insanları, Kuzey Işıkları'nı incelemek üzere bilimsel bir roket fırlatmış, Moskova bu roketi, saldırı amaçlı bir füze olarak algılamıştı.

NÜKLEER TERCİHİNİ KULLANABİLİR

Ukrayna meselesinde en önemli parametre, ruh halidir. Rusya Devlet Başkanı Putin, kızdığında ya da kendini köşeye sıkışmış hissettiğinde nükleer tercihini kullanabilir. Diğer faktörler, Ukrayna'nın Rusya'ya ağır kayıplar vermesi, NATO'nun doğrudan işin içine girmesi ve yanlış alarmlar ortaya çıkmasıdır. Riskler değerlendirildiğinde nükleer tercihin, iki yanı keskin kılıç olduğunu görüyoruz. Birincisi ne tür nükleer silahların, nerede ve nasıl kullanılacağı, ikincisi ise sonrasında neler olacağıdır. Hayatta kalanlar, yaşamlarını devam ettirebilecek imkanlara sahip olabilecekler mi? Temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekler mi?

Her tür nükleer savaşın, küçük çaplı da olsa felaket getirecek sonuçları olacaktır. Nükleer silahlarla ilgili endişe, bir patlama ile bitecek gibi değildir. Radyasyon, sonraki kuşaklarda ölümlere devam edecektir. İkinci Dünya Savaşı'nda resmi rakamlarla 40, gayriresmi rakamlarla 75 milyon kişi can verdi. Bunun 200 bini nükleer silahlarla hayatını kaybetti. Berlin, Hamburg, Dresden gibi Alman kentlerinin halı bombardımanı ile yerle bir edildiği göz önünde tutulduğunda, nükleer olmayan silahların da ne kadar ölümcül olduğunu dikkate almak zorundayız. İnsanlığın nükleer silahlardan endişesinin bir başka sebebi de kolay kullanımı ve yol açtığı korkunç yıkımdır. Bir balistik füze ateşlemek, Alman kentlerinin savaş sırasındaki kayıplarından çok daha fazlasına neden olur. Üstelik bunu, düşman ülkeye bir tek asker bile göndermeden yapabilirsiniz. Kitlesel imha mümkündür ama buna karar vermek ve uygulamak hiç bir zaman kolay olmamıştır.

ÖLME İHTİMALİNİZ ÇOK YÜKSEKTİR

Bu nedenlerle nükleer silahlara karşı bir tabu oluşması çok önemlidir. Bu tabu, ülkelerin bu tür silahları kullanmaya karşı direnmesine yardım eder. Bir nükleer silahın kullanılmasına okey denirse arkasından ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü gelir. Ta ki, kitlesel bir yıkım olana kadar.

Dünyanın neresinde olursanız olun, sığınaklarda, metro istasyonlarında yaşamaya çalışın, bin kadar nükleer silahın kullanıldığı bir savaşta ölme ihtimaliniz çok yüksektir. Buna, nükleer silahları kullanan ülkelerin kendileri de dahildir. Sınırlı bir bölgede nükleer silah kullanıldığında uygarlık tamamen yok olmaz. Ama uygarlık, geniş kapsamlı bir savaşta ayakta kalamaz.

Bu konuda insanlar ikiye ayrılıyor. Niceliklere önem verenler ve vermeyenler. Niceliklere önem verenler, nükleer savaşın gereği kadar ölçülemeyen veya en azından titizlikle ölçülemeyen bir tehlike olduğunu, bu sebeple denemenin bile korkunç bir yanlış olduğunu savunuyor. Niceliklere önem vermeyenler ise sağlıklı karar almak için risk tahminlerinin şart olduğunu ve bazı tahminlerin yetersiz olmasına rağmen hiç olmamasından daha iyi olduğunu kabul ediyor.

Benim görüşüme göre her iki yaklaşım da dikkate alınmalıdır. Nükleer silahlara sahip ülkeler, silahlarını nasıl yönetecekleri ya da silahsızlanmaya nasıl katkıda bulunacakları konusunda karar vermek durumundadırlar.

BİZE ULAŞIN