Milyonların gözü bu gelişmelerde!

Kamudaki 424 bin sözleşmeli, yaklaşık 55 bin geçici işçi kadroya alınacak. Kamuda kadroya geçirilen işçilerin “zorunlu emeklilik şartı” kalkacak. Emekliler ve çalışanlar arasındaki SGK prim farkı giderilecek. EYT’de kıdem tazminatı için işverenlere KGF’den uygun kredi imkanı sağlanacak. Yeni asgari ücret belirlenecek. Milyonların gözü, bu üç başlıkla ilgili gelişmelerde…
10.12.2022 16:23 GÜNCELLEME : 12.12.2022 00:01

PARA ANKARA/ HÜLYA GENÇ SERTKAYA Çalışma hayatı ülkenin öncelikli gündem maddeleri arasında yerini aldı. Kamudaki 424 bin sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi ile 55 bin geçici işçinin (kamu) kadroya alınması çalışmalarında sona gelindi. Kamuoyunda EYT olarak bilinen emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili düzenlemenin Aralık'ta Meclis'e sunulması beklenirken, yapılan açıklamalara göre yeni düzenlemeyle 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kadroya geçirilen işçilerin "zorunlu emeklilik" şartı kaldırılacak. Emekli ve çalışanlar arasındaki SGK prim farkı giderilecek. EYT'de kıdem tazminatı için işverenlere KGF'den uygun kredi imkanı sağlanacak. İlk etapta düzenlemeden yararlanacak EYT'li sayısı 2 milyon kişiyi bulabilecek. EYT kapsamında olup, ilk etapta bu haktan yararlanamayanlar, prim gün ve yıl sayısı şartını tamamladıklarında, emekli hakkı kazanacak. 2023 yılında uygulanacak asgari ücretin belirlenmesi için Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk görüşmesini bu hafta gerçekleştirecek. 7 milyon çalışan ve aile, bu süreci takip edecek.

Hükümetten gelecek açıklamaların an be an takip edildiği böyle bir dönemde biz de PARA Dergisi olanak milyonları ilgilendiren "asgari ücret" başlığını haberimizin odağına alarak, çalışma hayatına ilişkin kamuoyunun merak ettiği tüm gelişmeleri kaleme aldık.

ASGARİ ÜCRET MARATONU BAŞLADI

2023 yılı asgari ücretini belirleyecek olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun çalışma takvimi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin başkanlığında Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Genel Başkanı Ergün Atalay ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol'un katılımıyla 1 Aralık'ta Bakanlıkta yapılan toplantıda netleşti. TÜRK-İŞ Başkanı Atalay'ın açıklamalarına göre, geçmişte Türk-İş ve TİSK ev sahipliğinde yapılan toplantı sisteminden bu yıl vazgeçildi. Komisyonun ilk toplantısı 7 Aralık'ta, ikinci toplantısı 14 Aralık'ta Bakanlık'ta yapılacak. Yıllardır Komisyon toplantılarında yer alan TÜRK-İŞ Genel Eğitim Sekreteri Nazmi Irgat'ın yerini, bu yıl Genel Sekreter Pevrul Kavlak alacak.

Bu arada şunu da ekleyelim; geçen hafta Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati ve Bakan Bilgin'le çalışma hayatı gündemiyle bir araya gelmişti.

YENİ ÜCRET NE OLACAK?

Asgari ücret halen net 5 bin 500 TL, brüt 6 bin 471 TL düzeyinde bulunurken, asgari ücretin işverene bir işçi için maliyeti 7 bin 603,43 TL. 1 Temmuz'da asgari ücrete yapılan zamla birlikte yılsonuna kadar işçi başına işverenlere 100 TL devlet desteği veriliyor. 1 Ocak 2023'ten itibaren geçerli olacak yeni ücret, Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun çalışmaları sonucunda netleşecek. Komisyonda beş hükümet, beş işveren, beş işçi temsilcisi yer alıyor. Çoğunluk esasına göre alınan karara itiraz hakkı bulunmuyor. Her ne kadar görüşmelerde masada yer alacak taraflardan yeni asgari ücrete ilişkin henüz bir rakam telaffuz edilmese de kamuoyunda TÜRK-İŞ tarafından hazırlanan dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 7 bin 785 TL'ye, yoksulluk sınırının 25 bin 365 TL'ye çıktığına işaret edilerek, 8 bin TL ile 10 bin TL arasında rakamlar dile getiriliyor. TÜRK-İŞ Genel Başkanı, yaptığı bir açıklamada açlık sınırı olan 7 bin 785 TL'nin altındaki bir rakamı kabul etmeyeceklerini, kırmızı çizgileri olduğunu belirterek, bu miktarın üzerine çıkılması gerektiğine işaret etmişti. Atalay, "Gıda da artış yüzde 138. Neyin ne olduğunu biz A'dan Z'ye biliyoruz. Bunlar göz önünde bulundurulmalı ve öyle bir rakam bize getirilmeli" ifadelerini kullanmıştı. Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Öz ise asgari ücretin 10 bin TL civarında olması gerektiğini söyleyenlerden. Asgari ücretle çalışan yaklaşık 7 milyon işçi olduğunu dile getiren Öz, "Bu kişilerin hayat standartları geriye doğru gitti ve yüksek enflasyon nedeniyle satın alma güçlerini önemli oranda kaybettiler. 2023 yılı bütçesinin hazırlanmasında hükümetimizin, en alt gelir gruplarında yer alan vatandaşlarımızın lehine, onların hayat standardında meydana gelen kayıpları telafi edecek şekilde tedbir almasına ihtiyaç var" dedi.

"ENFLASYON TAHRİBATI DEVAM EDİYOR"

Hükümetten gelen açıklamalar "çalışanı enflasyonun yarattığı tahribattan kurtaracağız" şeklinde. Bakan Bilgin geçtiğimiz günlerde "asgari ücrete yüzde 50 zam olur mu?" sorusunu, "İşletmelerin ödeyebileceği bir ücret arayışındayız. Hayali değil gerçekçi bir rakam üzerinde durmak lazım" şeklinde yanıtlamıştı. Daha sonraki bir açıklamasında ise "İşçilerimiz, Türkiye'nin emekçileri şundan emin olsunlar, onları enflasyona ezdirmeyeceğiz" ifadelerini kullanan Bilgin, enflasyonun tahribatının devam ettiğini, bunu dikkate alan bir düzenleme yapacaklarını kaydetti. Son iki asgari ücretin belirlenmesinde devlet, işçi ve işveren taraflarının ortaya koyduğu üçlü mutabakatı önemsediğini ve devam etmesi gerektiğini dile getiren TİSK Başkanı Akkol, işverenlerin razı olduğu, işçi tarafının memnun olduğu aynı zamanda da işletmeleri koruyan dengeli, istikrarlı bir rakam için ellerini taşın altına koyacaklarını ifade etti. Asgari ücret rakamını konuşmak için önlerine rakam gelmesi gerektiğini vurgulayan TÜRK-İŞ Başkanı Atalay ise toplumu tebessüm ettirecek, tarafları memnun edecek bir rakam çıkarsa, geçen sene olduğu üç imzayla görüşmeleri tamamlayacaklarını, arzu etmedikleri bir rakamda o masada olmayacaklarını kaydetti.

Bu arada geçen yıl olduğu gibi Bakanlık, asgari ücretle ilgili anket çalışması yaptırıyor. Bu çalışmada küçük, orta ve büyük işletmelerde çalışan işçiler ile işverenlerin yanı sıra diğer vatandaşların asgari ücretle ilgili beklentileri öğrenilecek.

DÖRT AYLIK TÜFE ARTIŞI YÜZDE 20.7

Bakan Bilgin'in "enflasyon tahribatı devam ediyor" vurgusunu bir kenara not edip, geçen yılki enflasyon ve asgari ücret artışı sürecine ve şimdiki tabloya bir göz atalım. Ayrıca, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) her yıl olduğu gibi asgari ücret görüşmeleri sırasında bekar bir asgari ücretlinin asgari geçim tutarını hesaplayacağını da hatırlatalım. TÜİK verilerine göre asgari ücretin belirlendiği Aralık ayında açıklanan Kasım 2021 tüketici fiyat endeksi (TÜFE) artışı yıllık yüzde 21.31 düzeyindeydi. Enflasyonda ibre yukarı yönü gösteriyordu. Ocak'ta açıklanan Aralık 2021 enflasyon verisinde TÜFE, yıllık yüzde 38.06 artış göstermişti. Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2021 yılı Aralık'ta oy birliğiyle 2022 yılı için asgari ücreti yüzde 50.5 artışla 2 bin 825 TL'den 4 bin 253 TL'ye çıkardı. 2022 yılının ilk altı ayında tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yüzde 44.54 artış gösterdi. Ücretlerdeki erime nedeniyle asgari ücret, 1 Temmuz itibarıyla yüzde 30 artışla 5 bin 500 TL olarak uygulanmaya başladı. 2022 yılı Temmuz-Ekim döneminde ise TÜFE yüzde 20.7 artış gösterdi. Yıllık TÜFE artışı 2022 Ekim'de yüzde 85.51 düzeyine çıktı. 2023 yılında ceza, harç ve bazı vergilerdeki artışı belirleyen yeniden değerleme oranı ise yüzde 122.93 olarak ilan edildi. Beklentiler, baz etkisiyle enflasyonun Aralık'ta gerilemeye başlayacağı, gelecek yılın ilk iki ayında bu eğilimin süreceği yönünde. TÜRK-İŞ Başkanı Atalay'ın 7 bin 785 TL'yi kırmızı çizgi olarak ifade ettiğini dikkate alarak, artış oranlarına göre yapacağımız senaryoda yüzde 41.45'lik artışın üzerinde bir rakamı konuşmak gerekiyor. Yüzde 45 artış olması halinde net asgari ücret 7 bin 975 TL'ye, yüzde 50 artış halinde 8 bin 250 TL'ye çıkıyor. Net asgari ücretin 10 bin TL'ye çıkacağı senaryo ise yüzde 81.8 oranında artışa işaret ediyor.

"ALIN TERİYLE GEÇİNENLER DESTEKLENMELİ"

Asgari ücretin işçi ve işveren dengesi içinde belirlenmesi gerektiğini vurgulayan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Görevlisi Tarkan Zengin, çoğunluk esasına göre alınan karara itiraz hakkı bulunmadığını anımsatıyor. 2022 yılında asgari ücrete yapılan her iki zammın tarafların oybirliğiyle alındığını söyleyen Zengin, "Bu durum çalışma barışı açısından son derece önemli. 2023'te de ben asgari ücret kararının tarafların oybirliğiyle çıkacağını düşünüyorum. Masada bulunan her kesim, kendi beklentilerini ortaya koyacaktır. Nimet-külfet dengesi içinde bir karar çıkacaktır. Devlet nasıl ki bütçe imkanlarını zorlayarak çalışan ve emeklileri koruyan politikalar uyguluyorsa işverenler de böyle dönemlerde alın teriyle geçinenleri destekleyecek ücret politikaları uygulamalıdır" ifadelerini kullandı.

2022 yılı net asgari ücretinin Ocak ayında yüzde 50.5 artırılarak 4 bin 253 TL'ye çıkarıldığını anımsatan Zengin, işverenler açısından asgari ücretin maliyet artışının ise yüzde 39.9 düzeyinde olduğuna işaret etti. Zengin, "Devlet, asgari ücretten gelir ve damga vergisi almayarak işçilerin gelirlerinin artmasını sağlamıştı. Aynı zamanda tüm ücretlilerin ve devlet memurlarının gelirlerinin asgari ücrete kadar kısmı gelir ve damga vergisinden muaf tutuldu. Böylelikle asgari ücretlilerin cebini girecek ücreti artırmak için devlet gelir vergisinden feragat etmişti. Aynı zamanda işverene yükünü de bir miktar azaltmıştı. Önceki dönemlerde de bazı teşvik ve destekleme politikaları uygulamıştı. Bu dönemde de benzer uygulamalar olup olmayacağı asgari ücret tespit komisyonunda tarafların müzakereleri sonucunda ortaya çıkacaktır" diye konuştu.

BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET TALEBİ

Asgari ücret görüşmeleri öncesinde gündeme gelen taleplerden biri "bölgesel ve sektörel asgari ücret" uygulamasına geçilmesi. Bilindiği üzere Türkiye'de asgari ücret coğrafi bölge, yaş ve sektör ayrımı olmaksızın ulusal düzeyde tek tip olarak Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirleniyor. 2023 yılı asgari ücretinin belirlenmesine sayılı günler kala, bölgesel asgari ücret talebini dile getiren isimlerden biri İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç. Nasıl Türkiye yatırım teşvikleri konusunda bölgelere ayrılmışsa, asgari ücretin de bölgesel belirlenmesi gerektiğinin altını çizen Avdagiç, İstanbul'da verilecek bir asgari ücret ile beş ve altıncı teşvik bölgesindeki asgari ücretin aynı olmasının mantıklı ve doğru olmadığını ileri sürüyor.

Asgari ücretin bölgesel olarak belirlenmesi gerektiğini ifade eden Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu ise şunları söylüyor:

"Benim temsil ettiğim Kocaeli ili, ihracat ve üretim noktasında güçlü bir bölge. Büyük firmalarımız açısından yüksek oranlı artışların pek sıkıntı yaratacağını düşünmüyoruz. Fakat asgari ücretin yüksek bir oranda artacak olması, bilhassa KOBİ'leri ve Anadolu'da bulunan firmaları sıkıntıya sokabilir. Asgari ücretin bölgesel olarak belirlenmesinin daha uygun olacağını düşünüyoruz."

"DAHA FAZLA ÖDENMESİ TEŞVİK EDİLMELİ"

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Görevlisi Tarkan Zengin, zaman zaman işverenlerin ulusal düzeyde tek tip asgari ücret sistemi yerine "bölge, yaş ve sektör ayrımı olan bir asgari ücret sistemini" dile getirdiğini hatırlatarak, işverenlerin bunu söylerken ulusal düzeyde belirlenen asgari ücretin belli bölgelerde veya sektörlerde daha düşük olmasını savunduğunu dile getirdi. Zengin, şunları kaydetti:

"Olması gereken ulusal düzeyde belirlenen asgari ücretin mesela büyükşehirlerde veya çok tehlikeli işlerde daha yüksek olmasıdır. Emekçiler açısından zor bir dönemde asgari ücreti belli bölge ve sektörlerde düşürmek yerine özellikle yaşam maliyetlerinin daha yüksek olduğu yerlerde bir miktar daha fazla ödenmesi teşvik edilmelidir."

Asgari ücretin işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret olarak tanımlandığını belirten Zengin, burada işçinin kendisinin dikkate alındığını, aile bireylerinin dikkate alınmadığını vurgulayarak, bunun çözüm bekleyen önemli bir sorun olduğunu ifade ediyor.

"SÜREKLİ GOL YiYORUZ"

Asgari ücret maratonunun başladığı şu günlerde gündemde olan başlıklardan bir diğeri ise gelir vergisi dilimlerinin yeniden belirlenmesi. Bu talep hem işçi hem işveren kesimince dile getiriliyor. Geçtiğimiz günlerde işçilerin gelir vergisine ilişkin değerlendirmelerde bulunan TÜRK-İŞ Genel Başkanı Atalay, işçilerin mayıs sonu, haziran başında yüzde 27'lik vergi dilimine girildiğini vurgulayarak, "Bu sürdürülebilir, devam edecek adil bir sistem değil" ifadelerini kullanmıştı.

İTO Başkanı Şekip Avdagiç de gelir vergisi dilimlerinde bir düzenleme ihtiyacına dikkat çekiyor. Gelir vergisi dilimlerinin beş-altı sene içinde asgari ücret kadar yükseltilmemesi sebebiyle bir mağduriyet yaşandığını dile getiren Avdagiç, net-brüt makasının çalışanlar aleyhine bozulduğunu kaydetti. Avdagiç, "Belki bir yılda olmaz, ama iki-üç yıllık bir dönemde, mutlaka bizim bu kaybı telafi edecek bir vergi dilimleri ayarlaması yapmamız lazım" dedi.

Avdagiç, çalışma hayatına ilişkin iki önemli konuya daha dikkat çekti. Avdagiç, "SGK üst limiti, bizi çok zorlayan bir konu. Bu sınır 50 bin TL'ye dayandı. Üst limitte katsayının tekrar makul bir seviyeye çekilmesi ve asgari ücret artışına değil, enflasyona endekslenmesi doğru olur. Çünkü asgari ücret sürekli enflasyonun üzerinde artıyor. Buradan sürekli gol yiyoruz. Aynı şekilde kıdem tazminatı üst limiti belirleme metodolojisinin de gözden geçirilmesi, üst limiti artış oranlarının enflasyon oranıyla doğru orantılı olması da işverenin yeni dönemdeki yükünün yönetilmesi için bir başka önemli konu" diye konuştu.

"ENFLASYON, ÜCRET ARTIŞINI HEMEN ERİTİYOR"

Şimdi de asgari ücretin ekonomiye yansımalarının ne olacağına bir bakalım. Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Arzova'ya göre "ücret artışı" firma için bir maliyet artışı iken, "gelir artışı" aynı firmalar açısından ilave talep anlamına geliyor. Salt ücretin bu nedenle tam olarak bir maliyet unsuru olarak her zaman değerlendirilemeyeceğinin altını çizen Arzova, şunları kaydetti:

"Ancak Türkiye'de kıdem tazminatının varlığı, bu tazminatın son brüt ücret üzerinden hesaplanması, şirketlerin pek çoğunun kıdem tazminatı karşılığını hesapsal olarak ayırıp burada bir nakit tutmamaları, ücretlerin aylık bazda hesaplanması gibi pek çok unsur ücretleri katı bir maliyet unsuru haline dönüştürüyor. Ücretin kritik nokta üzerindeki artışı en azından kıdem tazminatı artışını engellemek için işten çıkarmalara sebebiyet veriyor. Yüksek enflasyon ortamında en sıkıntılı konu ise yapılan ücret artışının enflasyon nedeniyle hemen erimesi. Bu durum ücret artış sıklığını da beraberinde getirir. Her sıklaşan döngü ise yeniden enflasyonu tetikler ve böylece bir sarmala girilir."

"EŞEL MOBİL SİSTEMİ" ÖNERİSİ

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Okan Güray Bülbül de asgari ücrette nominal anlamda gerçekleşen artışın yaşanan enflasyonist süreç nedeniyle satın alma gücünün korunmasını sağlayamadığına dikkat çekti. Bu bağlamda artış oranından daha önemli olanın, satın alma gücünün korunmasının sağlanması olduğunu vurgulayan Bülbül,. eşel-mobil sistemine geçişin konuşulması gerektiğini ifade etti. Enflasyon sorunu dizginlenene kadar işçi kesiminin satın alma gücünün korunması adına olağanüstü tedbirlere ihtiyaç duyulduğunu kaydeden Bülbül, "Eşel mobil sistemi çalışanların ücretlerinin enflasyon karşısında satın alma gücünün korunması adına uygulanan bir sistem. Dinamik olarak ücretlerin enflasyon oranında artırılmasıdır. 1997-1998 yıllarında uygulanan biçimde altı ay ya da bir yıllık süreler beklenmeden ücretlerin güncellenmesi şeklinde işler. Satın alma gücünün korunması adına asgari ücretin en kısa sürelerle belirlenmesini sağlayacak eşel-mobil sistemi dahil olmak üzere bütün alternatiflerin Komisyon'un gündeminde olması gerektiği düşüncesindeyim" dedi.

BİRÇOK HESABI ETKİLEYECEK…

Şimdi de asgari ücretteki artışın hangi parametreleri etkileyeceğine bir bakalım. Çalışma hayatında pek çok parametrenin asgari ücrete endeksli olduğunu, bunun da asgari ücretteki artışın pek çok kesimi etkilemesi anlamına geldiğini söyleyen Dr. Okan Güray Bülbül, "Asgari ücret yalnızca asgari ücret üzerinden çalışanları değil neredeyse çalışma hayatındaki herkesi etkileyen bir değişken. Sosyal güvenlik sisteminde doğum, askerlik, yurtdışı, avukatlık stajı vb. borçlanmalar ve Bağ-Kur'luların ödeyecekleri primler, doğrudan asgari ücrete endeksli. Bu çerçevede; prime esas kazanç alt ve üst sınırı, Bağ-Kur'luların prim ödeyecekleri alt ve üst limitler, isteğe bağlı sigortalıların primleri, ev hizmetlerinde 10 günden az gündelikçi çalıştıran kişilerin ödeyecekleri prim miktarı, genel sağlık sigortası priminin devlet tarafından ödenip ödenmeyeceğini belirleyen gelir sınırı, bireysel emeklilik sistemine ödenen devlet katkısı yıllık üst limiti, 65 yaş aylığı için temel alınan gelir sınırı gibi pek çok değişken 1 Ocak 2023 itibarıyla değişecek. Diğer taraftan Mayıs'tan itibaren işsiz kalacak bir asgari ücretli için de işsizlik ödeneği, son dört aydaki asgari ücret üzerinden hesaplanıp ödeneceği için işsizlik ödeneği miktarı da artmış olacak.

"GEÇİM ÜCRETİ OLDU" ELEŞTİRİSİ

Asgari ücretle ilgili son dönemde en çok dile getirilen eleştiriler arasında asgari ücretin ortalama ücrete dönüştüğü, gerçekleşen artış oranının işgücü piyasalarında ücret dengesinin bozulduğu şeklinde. Asgari ücretin ortalama ücrete dönüştüğü eleştirisini geçtiğimiz hafta TÜRK-İŞ Genel Başkanı Atalay yeniden dile getirdi. Asgari ücretin yeni işe başlayanlarla ilgili olduğunu söyleyen Atalay, "Öyle bir noktaya geldi ki asgari ücret maalesef geçim ücreti oldu bu ülkede" dedi.

Dr. Bülbül de asgari ücrette gerçekleşen artışlar sonrası işyerlerinde ücret skalasının birbirine çok yaklaştığını, asgari ücrette gerçekleşen artış oranının ücret dengesini bozucu etki yaptığı görüşünde. İşe yeni alınan kişilerle bir iki yıllık kıdemi olan işçilerin ücret farklılıklarının daraldığını vurgulayan Bülbül, işverenlerin işyerindeki tüm işçilere asgari ücrette gerçekleşen artış oranında zam yapmamaları sonucunda daralan makas ve yaşanan işten çıkarmalar neticesinde asgari ücretin ortalama ücrete dönüşmesinin söz konusu olduğunu dile getirdi. Bülbül, "Bu argümanı destekleyici veri, Türkiye'de asgari ücretin 2018 yılı itibarıyla ortalama aylık ücretin yüzde 54.2'si olmasıdır. Bu oran, AB üyesi ülkeler içerisindeki en yüksek orandır. Diğer yandan Eurostat'ın kazanç yapısı istatistiklerine göre 2010 yılı itibarıyla Türkiye'de istihdam edilenlerin yüzde 42.9'u, asgari ücret ve asgari ücretin yüzde 105'ine kadar gelir elde etmekteydi (Eurostat, 2010). 2010 yılından bu yana yaşanan gelişmelerle birlikte ele alındığında bugün işgücü piyasasında ortalama hatta zorunlu ücretin asgari ücret seviyesi olarak belirlendiğini söylemek mümkün" dedi.

KAMUDAKİ 424 BİN SÖZLEŞMELİYE KADRO

Kamudaki sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi çalışmasında sona gelindi. Yapılacak teknik çalışmaların ardından kanun teklifi Meclis'e sunulacak. Kabine toplantısı sonrasında çalışmayı kamuoyuna duyuran Başkan Recep Tayyip Erdoğan, kamuda sözleşmeli çalışan 424 bin kişinin hemen kadroya geçirileceğini söyledi. Açıklamalara göre halihazırda üç yılı dolmuş olan sözleşmeliler, hemen aday memurluğa geçebilecek. Henüz bu süreyi doldurmamış olanlar, üç yılın sonunda aynı hakkı elde edecek. Yeni statüye göre kamudaki 520 bin sözleşmeli personelden 424 bini, isteğe bağlı olarak kadroya geçebilecek. Sözleşmeliden kadroya geçmek istemeyen personelin hakları, görev süreleri sona erene kadar şahsa bağlı şekilde devam edecek. Sözleşmeli personelin memur kadrolarına atanmasına ilişkin Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4/B maddesi kapsamındaki (4/C'den 4 /B'ya geçenler dahil) ve bazı kurumsal sözleşmeli personel ile mahalli idarelerde görev yapan yaklaşık 197 bin sözleşmeli personel, süre aranmaksızın kadroya geçirilecek. Sayıları yaklaşık 227 bin olan ve 3+1 modeline göre istihdam edilen sözleşmeli öğretmenler, sağlık personeli ve din görevlilerinin de süre aranmaksızın hemen kadroya geçişi yapılacak. İlk etapta kapsam dışında bırakılacağı duyurulan sözleşmeli sanatçı ve sözleşmeli akademik personelin de kapsamda olacağı açıklandı. Bilgin, "YÖK (Yükseköğretim Kurulu) başkanımızın, 50-D diye bilinen araştırma görevlilerinin 33/A'ya geçirilmesi talebi vardı. Bu kapsamlı çalışmayı yaptık. Bunlar artık bulunduğu yerde kadroya geçecek" dedi.

Dört yıldan daha az hizmeti bulunanların, bu süreyi doldurduktan sonra kurum içi veya kurumlar arası nakli yapılabilecek. Mahalli idarelerde aynı şartlarda kadroya geçirilen sözleşmeli personel, sadece mahalli idareler arasında yer değiştirebilecek.

Yeni istihdam edilecek sözleşmeli personel bakımından yapılacak yeni düzenlemeyle; 657 sayılı Kanunu'nun 4/B maddesinin sözleşmeli istihdamının temel dayanağı haline getirilerek mevzuat karmaşası giderilecek. Sözleşmelilerin kadroya alınması için yasal düzenleme çalışmalarının teknik olarak sürdüğünü açıklayan Bilgin, "Bizim bu teknik çalışmalarımız bir proses içerisinde TBMM'ye intikal edecek ve Meclis'in iradesiyle bu yasal formata dönüşecek" dedi.

"ZORUNLU EMEKLİLİK" ŞARTI KALDIRILACAK

Kamuoyunda EYT olarak bilinen emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili düzenleme, Aralık'ta Meclis'e sunulacak. Bakan Bilgin'in açıklamalarına göre EYT kapsamındakiler için; emeklilikte gereken üç kriterden biri olan yaş şartı kaldırılacak, prim gün sayısı ve yıl sayısı korunacak. EYT kapsamındakilerin sayısının aydan aya değiştiğini vurgulayan Bilgin, ilk etapta iki şartı yerini getirip emekli olacak kişi sayısının Haziran itibarıyla 1.5 milyonun biraz üzerinde olduğunu, şu anda 1.6 milyon civarında bulunduğunu ifade etti. Bilgin, Meclis'ten kanun çıkarken bu sayının 2 milyon civarında olabileceğine işaret etti. 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kadroya geçirilen işçilerin "zorunlu emekli" edilmeleriyle ilgili bir soruyu ise Bakan Bilgin, şöyle yanıtladı:

"Bu düzenlemede zorunlu emeklilik şartını kaldıracağız. Biliyorsunuz KHK ile kadroya geçen işçiler, 'Sen şu kadar çalıştın, artık emekli olursun' denilerek zorla emekli ediliyorlar. Onu ortadan kaldıracağız. İsteğe bağlı olarak yasal sınırda çalışabilecekleri süre kadar çalışabilecekler" yanıtını verdi.

EYT'DE HÜKÜMETLE İŞVEREN İKİ KONUDA ANLAŞTI

EYT'de Hükümet ile işveren, iki konuda mutabakata vardı. TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol'un geçen hafta Bakanlık'ta yapılan toplantı sonrasında yaptığı açıklamalara göre, emekliler ile emekli olmayan çalışanlar arasındaki SGK prim farkı giderilecek, EYT'te kıdem tazminatı için işverenlere Kredi Garanti Fonu'ndan (KGF) uygun kredi imkanı sağlanacak. Akkol, EYT konusunda işverenlerin beklentileriyle ilgili kapsamlı bir çalışmayı Bakana sunduklarını belirterek, bu çalışmadaki üç maddeyi şöyle paylaştı:

"Eğer emekli birini çalıştırsanız SGK'de bir maliyet artışı söz konusu. Bu konuyu bir kaç aydır dile getiriyoruz. Bakanımız bu konudaki müjdeyi geçen haftalardaki kapalı bir toplantıda vermişti, bugün de teyit etti. Emekliler ile emekli olmayan çalışanlar arasındaki SGK prim farkı giderilecek. Emekli olacak çalışanların aynı anda emekli olması halinde ortaya çıkacak kıdem tazminatı yükünden ötürü işverenler için ciddi bir finansman problemi doğması söz konusu. Bu da bizim uzun süredir taleplerimiz arasındaydı. Bakanımız, KGF'den uygun kredi ile işverenlerin yalnız bırakılmayacağı müjdesini verdi. Dolayısıyla kıdem tazminatında çok uygun kredi faiziyle işverenlere destek olunacak. Üçüncü konu, özellikle kritik bazı sektörlerde ve şirketlerde yüzlerce kişinin aynı anda emekli olması durumunda üretim ve ihracatı etkileyen durumlar olabiliyor. Çalışma arkadaşlarımızı mağdur etmeden ama aynı zamanda üretim ve ihracatın devamlılığına da mani olmadan bir planlama dahilinde emeklilikleri organize ediyor olmamız gerekiyor."

"GEÇİCİ İŞÇİLERE KADRO" DÜZENLEMESİNDE SONA GELİNDİ

Kamudaki geçici işçilerin kadroya alınması çalışmasında sona gelindi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, 35 bine yakını Milli Eğitim Bakanlığı'nda olmak üzere 55 bin civarında geçici işçinin kapsamda olacağını açıkladı. "Bir türlü bitmeyen geçici işçilik olmaz" diyen Bakan Bilgin, şunları kaydetti:

"TCDD Genel Müdürlüğüm döneminde kurumda 2 bin civarında geçici işçi vardı, şimdi sayıları binin altına düşmüş. Halen geçici işçiler. Onların statüsünü sağlamlaştırmamız lazım. Çünkü yılın tamamında çalışmadıkları için onların emeklilik haklarını sağlamak için bir düzenleme yapmak gerekiyor. Bizim yaptığımız düzenleme bu kapsamda olacak. Mevcut geçici işçileri kadroya geçmesi için çalışma yapıyoruz, sonraki dönemdeki geçici işçiliği de bu kapsamda sosyal güvenlik boyutu başta olmak üzere bir disiplin altına almak istiyoruz" dedi.

"EKONOMİK DENGELER İYİ GÖZETİLMELİ"

Zeki KIVANÇ / Adana Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Bizler iş dünyası olarak refahın tabana yayıldığı bir büyüme modelinden yanayız. Asgari ücret, enflasyonun geldiği nokta dikkate alınarak belirlenmeli. Ekonomik dengeler iyi gözetilmeli. Alım gücünün artması en az çalışanlar kadar, işverenleri de memnun eder. Bu süreçte her iki tarafın çıkarına bir yol izlenmeli. Ülkemizde istihdam üzerindeki vergi yükleri, OECD ülkeleri içinde yüksek seviyelerde. Önümüzdeki dönem için bu maliyetleri azaltacak yapısal anlamda yeni düzenlemelere ihtiyaç var. Asgari ücretler üzerindeki vergi ve SGK primi yükünün azaltılması, hem işveren hem de çalışan için büyük bir artı olacağı kanaatindeyim. Ayrıca sanayide çalışanlar için asgari ücrette pozitif ayırımcılık yapılması, sanayide istihdamın artmasına destek verir. Bu konuda adım atılmalı. Bu arada Aralık'ta TBMM'de görüşülmesi beklenen EYT düzenlemesinin uygulamaya girmesi, kıdem tazminatının finansmanı ve nitelikli eleman kaybı nedeniyle işverenler için sorunlara neden olacak. EYT'nin işçinin ve işveren mutabakatıyla çıkmasını önemsiyoruz.

"SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜCRET DÜZEYİ BELİRLENMELİ"

Ayhan ZEYTİNOĞLU / Kocaeli Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Asgari ücret zammı yaklaşık 7 milyon asgari ücretli çalışan başta olmak üzere toplumun genelini ilgilendiriyor. Asgari ücret görüşmelerinde çalışanları mağdur etmeyecek, işverenleri finansal anlamda sıkıntıya sokmayacak, sürdürülebilir bir ücret düzeyi belirlenmeli. Bu konuya, işletmelerin devamlılığı ve rekabet edebilirliği açısından da bakılmalı. İşverene asgari ücret desteği artırılmalı. Asgari ücret üzerindeki vergi yükü kaldırılarak işveren üzerine ilave bir yük getirmeden çalışanların gelir seviyesinde bir artış oluşturuldu. Bununla birlikte diğer ücretlilerde de vergi dilimleri açısından yapılacak bir düzenleme ile (ilk vergi diliminin asgari ücretin yıllık brüt tutarı üzerinden başlaması) çalışanlarımıza ilave bir refah sağlanabilecektir. Bununla beraber yapısal bir iki sorunumuz var. Bizimle aynı nüfus büyüklüğüne sahip Almanya'nın nüfusu bizden daha yaşlı olmasına rağmen çalışan kişi sayısı 46 milyon. Ülkemizde ise 31 milyon civarında. Toplumun genelinde bir zenginleşme olabilmesi için bizim de bir an önce çalışan sayımızı buralara çekmeliyiz. Bölgemizde çok ciddi anlamda nitelikli eleman sıkıntısı çekiyoruz. Oda olarak bu soruna çözüm bulabilmek için birçok projenin içinde yer aldık ve alacağız. Bu sıkıntıları yaşayan sanayicilerimizin yetişmiş personellerine asgari ücret seviyesinin üzerinde ücret ödediğini biliyoruz. Özellikle meslek lisesi mezunu veya ustalık belgesi sahibi arkadaşlarımıza ücret konusunda pozitif ayrımcılık yapılmalı.

"ASGARİ ÜCRET ARTIŞI KRİTİK ÖNEMDE OLACAK"

Prof. Dr. Burak ARZOVA / Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi

Küresel ekonomide ciddi bir yavaşlama bekleniyor. Özellikle Avrupa ve Amerika'da resesyon ihtimali yükseldi. Dış talep koşulları oldukça kötüleşti. Gerek PMI verileri gerekse de İhracat İklim Endeksi'nde kötüleşmeler devam ediyor. İhracatın yavaşlaması çok muhtemel. İhracat yavaşlayınca imalat sanayi de yavaşlayacak. Burada işgücü kayıpları maliyet artışları ile birlikte çok olası. İşgücünün aslan payı yine hizmetler sektöründe olacak gibi gözüküyor. O nedenle asgari ücret artışı bence bu sefer kritik seviyede, çünkü bu artışı karşılayacak iş piyasada olmayacak. Küresel işgücü piyasalarında yaşanan işsizlik artışının yaşandığı dönemde kritik nokta; yapılacak artışın işverenin karşılayabileceği sınırın üzerinde olup olmaması. Bilindiği üzere asgari ücret artışı, kamu üzerinde bir yük değil. Bu artış ile işçi ve işveren karşı karşıya bırakılıyor. Yükün tamamının işveren üzerinde kalması ve devletin prim desteği vermemesi ya da işçinin gelirini azaltan vergi dilimlerini genişletmemesi gibi durumlarda her iki kesim için de ciddi sıkıntı yaratıyor. Kamu otoritesi ise vergi gelirlerini artırıyor. Dolayısıyla işçi ve işverenin maksimum uzlaşısını sağlamak ve burada kamu olarak yükün belli kısmını üstlenmek, bu dönem açısından elzem.

BİZE ULAŞIN